Bilinmelidir ki İsrail, sadece İsrail'den ibaret değildir. Onların güçlü lobileri ve ağa babaları vardır. Başta ABD olmak üzere, Batılı devletlerin bu uzun susuşları hayra alâmet değil. "Haksızlık karşısında susan, dilsiz şeytandır." sözü onların konumunu belirliyor.

Alçaklar güruhu olan İsrail ordusu Gazze'nin bir an evvel tahliye edilmesini istiyor. Ne güzel ya! Biz Gazze'den çıkalım da siz evlerimize, arazilerimize buyurun!  Bir insana böyle ahlâksız bir teklifte bulunmak ancak vicdanı, aklı ve mantığı firar eden sizlere yakışırdı.  Ey zulmün ortakları olan ABD ve Batılı devletler, bu deli saçması sözleri sarf eden siyonistlerin yaptığına utanıp sıkılmadan "İsrail'in kendini savunma hakkı" diyeceksiniz. Her şey ayan beyan ortadayken savaş gemilerini okyanus ötesinden Doğu Akdeniz'e konuşlandıracaksın. Bu da yetmezmiş gibi İsrail'e ek askerî silah yardımı vaat edeceksiniz. Topraklarını canhıraşane savunmaya çalışan ve bu uğurda ölümü göze alan HAMAS'ı terörist ilân edeceksiniz. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu... Allah sizi bildiği gibi yapsın!

               

Siz zannediyor musunuz ki İsrail, Filistin topraklarını ele geçirince yerinde oturacak. Bunun ikinci, üçüncü aşamaları ve daha ötesi de var. Çünkü onlar "arz-ı mev'ûd" (sözde İsrail diyarı, vaat edilmiş topraklar) hayalini Kızılelmaları olarak görüyorlar. Onu gerçekleştirene kadar savaşmaya ve nihayetinde öldürmeye devam edecekler. Ta ki "arz-ı mev'ûd" hayalden hakikate geçinceye kadar... Eski Ahit’te geçen bir bölüm, evanjelistlerin ve Siyonistlerin ele geçirmek istediği toprakları göstermektedir. Büyük İsrail'i teşkil edecek "arz-ı mev'ûd"  çok geniş bir sahayı içine almaktadır. Nil ve Fırat arasındaki bu topraklar Irak, Suriye, Mısır, Sudan ve Türkiye’yi kısmen; Ürdün, Lübnan ve Kuveyt’in ise tamamını kapsamaktadır.

           

İsrail tehlikesi sadece Filistin'e matuf değildir. Onlar Büyük İsrail devletini kurmanın peşindedirler. Akla ve mantığa sığmasa da bu konuda büyük hayaller kurmakla meşguller. Biz Müslümanlar güçlü bir şekilde birbirimizi desteklersek, mezhep ve etnik kimlik kavgasına düşmezsek Batı'nın ve büyük şeytan rolündeki ABD'nin oyununa gelip de birbirimizin kuyusunu kazmazsak ve tek ses olursak "arz-ı mev'ûd" İsrail için hiç gerçekleşmeyecek bir düş olarak kalır. O zaman İsrail'i anlatmak için "Aç tavuk kendini darı (buğday) ambarında görür.", "İtin duası kabul olsa gökten kemik yağar."  atasözünü söyler geçeriz.

           

Filistin sorunun çözümü zor olsa da imkânsız değildir. Öncelikle bütün Müslümanlar, Filistin (Kudüs ve Mescid-i Aksa)  meselesini izzet ve iffet meselesi olarak görmelidir. Bunun gereği olarak da bir ve beraber olmalı, topluca hareket etmelidir. Merhum Mehmet Akif'in de dediği üzere "Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez." Unutulmamalıdır ki küfür tek millet olduğu gibi Müslümanlar da tek millettir. Bunun Türk'ü, Arap'ı, Afgan'ı, Hint'i olmaz.

           

20 Eylül 1187’de Kudüs’ü kuşatan, Miraç mucizesinin yıl dönümü olan 27 Recep 583'te (2 Ekim 1187) bir cuma günü Kudüs’ü fetheden Selâhaddin Eyyubî  şöyle der: “Kudüs işgal altındayken ben nasıl gülebilirim ki… Madem ölümden korkuyoruz, niçin evlerimizde oturup da çocuklarımızla keyfimize bakmadık, askerliğe girdik? Bizim borcumuz, düşmanın azlığını çokluğunu kıyaslamak değil ona karşı durmaktır. Silâhınız paslanıyorsa bilin ki imanımız da paslanıyor demektir. İman sahibi kişi asla haksızlığa sabredemez.”

           

Etnik kökeni her ne olursa olsun, Müslümanlar İslâm (Kur'an-ı Kerim) paydasında tek ses ve tek yumruk olursa, nüfusu 10 milyon bile olmayan, fakat nüfuzu yüz milyonluk ülkelerin fevkinde olan İsrail bu kadar pervasız davranamaz. Siyonistler Müslümanların dağınıklığını ve gevşekliğini yakinen görüp bildikleri için böyle rahat hareket edebiliyorlar.

           

Müslüman dediğin umudunu her daim diri ve iri tutar. Zira şartlar ne olursa olsun Allah'tan umut kesilmez. Yarınların kime ne getireceğini ancak Allah bilir. Yüce Allah buyuruyor ki "Gevşemeyin, hüzünlenmeyin. Eğer (gerçekten) iman etmiş kimseler iseniz üstün olan sizlersiniz." (Âl-i İmrâm 139) Bize düşen sünnetullah gereği bize düşen vazifeleri yerinde ve eksiksiz yapmaktır. Şüphe yok ki Allah nurunu tamamlayacaktır. Rabbimiz "Onlar ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek istiyorlar. Hâlbuki kâfirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır." (Saff 8) diyerek bu gerçeği bize hatırlatmaktadır. Allah nurunu tamamlayacaktır ama bu gerçekleşirken biz hangi noktada ve hangi tavır içerisinde olacağız? Genelde Filistin, özelde Gazze sınavını hakkıyla ve lâyıkıyla kazanabilecek miyiz? Şahsî açıdan bakarsak bütün mesele budur. Onun için herkes Gazze'de kendi sınavını veriyor. Rabbim bize de Gazze'ye de bu büyük imtihanı kazanma gücünü ve ferasetini versin.