“Hafız” Arapçada “koruyan, ezberleyen” anlamına gelir. Zira o, “korumak, ezberlemek” anlamına gelen “hıfz” kökünden türetilmiş güzel bir sıfattır. Kur’an-ı Kerim’in tamamını ezbere bilen kişiye “Hâfız” diyoruz. Hafızlık, ülkemizin de içinde bulunduğu kutlu İslam coğrafyasında daima önemsenmiş, hafızlara her zaman büyük bir kıymet verilmiştir.
Resulullah Efendimizin(sav) “Ümmetimin en şereflileri Kur’ân’ı ezberleyenlerdir” hadisinin müjdesine mazhar olmak başlı başına hafızlığın mükâfatıdır. Bu söze muhatap olmak için hafız olunur. Zira hafızlık vahyi muhafaza etmek ve satırdan sadıra damıtmaktır.
Kur’an’ı ezberlemek hafızlığın ilk ve en zor aşamasıdır. Fakat hafız olmak kadar hıfzı muhafaza etmek de bir o kadar önemlidir. Kur’an’ı unutanı, Kur’an’la amel etmeyeni, dünyanın süsüne kanıp aldananı Kur’an da unutur ve yevm-i mahşerde aleyhine şahitlik eder.
Hafızlığın mükâfatı cennette ‘Cemalullah’la şereflenmektir. Hafızlar mukaddes kitabı sadece dillerinde değil, gönüllerinde de taşırlar. Onların fikri de, zikri de, şükrü de Kur’anîdir. Ahdine sadık kalandır onlar… Kur’an’ın rahmanî ikliminde felaha ve salâha erenlerdir.
Hafızlar mukaddes vahiy yükünü taşımaktadır. Onlar hak ve hakikat davasını yorgun sırtlarına yükleyip dik yokuşları çıkanlardır. Buna rağmen Üstad’ın diliyle “Bu yük senden Allah’ım, çekeceğim, naçarım/Senden sana sığınır, senden sana kaçarım” diyebilenlerdir.
Onlar kutsal bir çilenin gönüllü hamallarıdır. Ağır bir yükün altında olmalarına rağmen hallerinden de şekva etmezler. Peygamber Efendimizin saçlarını ağartan Hûd Suresi’ndeki “Festakim kemâ ümirte” (Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!..) ayeti onların sırtını da iki büklüm etmiştir. Onlar bu emri hakkıyla yerine getirenlerin, sonsuza dek kalacakları yerin cennet olduğunu düşünerek soluklanırlar. Bu, onların alnındaki teri silen bir mendil olur.
Kur’an okumak “En Sevgili”yle konuşmaktır; bir anlamda Cenâb-ı Hakk’ın huzuruna çıkmaktır. Onun içindir ki hayatın en zevkli demleridir Kur’an’la geçen dakikalar… Namaz kıldığımız ve Kur’an okuduğumuz vakitler Allah’a en yakın olduğumuz zamanlardır. Bunu en çok yaşayanlar da hiç şüphesiz ki hafızlardır. Bunun emsalsiz tadını en çok onlar bilir.
Hafızlar Kur’an aşığı insanlardır. Onların gönülleri Kur’an’la cilalanmıştır; nazarları Kur’an’ın nuruyla keskinleşmiştir. Hafızlar zihinlerini ilahî kelamla süslerler. Her hayrın başı olan besmele, onların altın anahtarıdır. Kur’an sarayından içeri ancak o altın anahtarla girilir.
Hafızlık, manayla lafzın aynı gönülde birleştirilmesi, bir anlamda mayalanmasıdır. En iyi hafız, Kur’an’ın sadece lafzıyla değil, manasıyla da buluşmuş olan insandır. Zira Kur’an’ın manasıyla buluşmayan, onu içselleştirmeyen, gerçek anlamda Kur’an’la buluşmuş sayılamaz.
Hafızlık bir gönül işidir; Kur’an sevgisini iliklerine kadar hissetmektir. Dünya ile olan ilişkilere belli bir mesafe koymaktır. Hiçbir dünyevî beklentisi olmadan dirsek çürütmektir. İnsanların kuştüyü yataklarında uyudukları bir zamanda, rahleyi önüne alıp gece yarılarına kadar Kur’an’la sırdaş olmaktır. Tefekkür edip gözyaşlarıyla temizlenmektir. Dağların taşıyamayacağı ağır bir yükü yiğitçe sırtlamaktır. Onun içindir ki yüce kelamın her harfi onların kurtuluşu için şahitlik edecektir. Zira onlar Kur’an’ın her bir harfini yüreklerine nakşetmişlerdir. Onlar Kur’an’ın canlı şahitleridir. İlahî kelam onların diline ne de yakışır.
Onlar batıldan, taundan kaçar gibi kaçan, Hakk’a sığınan müstesna insanlardır. Hayat iksirini kelime-i tevhidde bulanlardır. Onlar ruhlarını antipas hükmündeki vahiyle cilalandıranlardır. Onların ruh alıcıları Hakk’ın mesajlarını eksiksiz alacak şekilde konuşlandırılmıştır. Onlar hakikat karşısında kör ve sağır değillerdir. Akıllarını hidayet rehberi olan Kur’an’la inşa etmişlerdir. Onların feraset ve basiret nazarları keskindir. Onlar sadece alın teri değil, akıl teri de dökerek Kur’an’ı layıkıyla anlamaya ve yaşamaya çalışırlar. Zira Kur’an anlaşılmak ve yaşanmak için Allah’ın kullarına gönderdiği bir hayat rehberidir.