Her gün sosyal medyada Hz. Ali’ye ait olduğu iddia edilen binlerce söz dolaşmaktadır. Hz. Ali ilim ve irfan sahibi birisi olmakla birlikte onun hayatının belirli gruplar tarafından efsaneleştirildiği çok iyi bilinmektedir. Günümüzde Temel’in, Nasrettin Hoca’nın fıkralarının artarak çoğaldığı gibi Hz. Ali’ye atfedilen sözler de artmaya devam etmektedir.

Hz. Ali’ye atfedilen sözler, hadisler gibi bir tasnife tabi tutulduğuna dair herhangi bir bilgiye rastlamıyoruz. Bu durumda piyasada dolaşmakta olan ve Hz. Ali’ye atfedilen sözlerin çoğunun da uydurma olma ihtimali yüksektir. Peygamberimizin sözlerine yüz binlercesinin eklendiğine göre, hayatı efsaneleştirilen Hz. Ali için güzel söz uydurmanın çok normal bir durum olduğu görülmektedir. Fakat bu sözlerin hadisler gibi şer’i bir boyutunun bulunmadığı, hükmünün esas alınmasının gerekli olmadığı için yayılmasında da çok fazla rahatsız edici bir durum yoktur.

Kendisine farklı bir din ve peygamberlik verilmediği halde yeryüzünde ismi üzerinde en fazla tartışma yapılan ve aynı dine sahip yüzbinlerce kişinin bir birinin öldürülmesine neden olunan ve günümüzde İslam coğrafyasındaki karışıklıkların ana kaynağı konumuna getirilen Hz. Ali için bu kadar uyduma sözlerin atfedilmesi gayet normaldir.

Özellikle Batiniler, Şiiler, Aleviler,   Hz. Ali için akla hayale gelmeyecek fikirler uydurmuşlardır. Hz. Ali için Şialar, Ali buluttadır, gök gürlemesi onun sesi ve şimşek çakması onun gazabıdır, derler, hatta gök gürlediği zaman onlar Aleykesselam ya emire’l-mü’minin derler.  “Hatta Peygamber’in Ali’ye mahrem olarak sırlar tevdi ettiği ve birtakım gizli ilimler öğrettiği ve hatta Kur’an’dan bir cüzün Ali’ye nazil olduğu ve bu cüzde geçmiş ve gelecek bütün hakikatler beyan edildiği halde saklı tutulmakta olduğu fikrini taşımaktadırlar.   Hz. Ali’nin hayatının efsaneleştirilmesi bunlarla sınırlı değildir. Bu duygular bilim üzerine de yansıtılmıştır. “İslam dünyasında doğmuş ilimler, sarf, nahv ve aruza varıncaya kadar, hep ondan nebat ettirildi ve hepsinin başlangıcına Ali konuldu”  denilmektedir.

Yine Mukanna mezhebi Ali’ye Allahlık sıfatı vermişti. Onlara göre Ali “ilk defa Adem şeklinde zuhur eden o idi. Sonra bir zaman geldi Nuh suretinde göründü. Ondan sonra İbrahim şekline girdi ve Muhammed’e kadar diğer peygamberler suretinde gezdikten sonra Muhammed ve sonra Ali suretinde göründü”. Yüsuf Yörükan’ın Müslümanlıkta Dini Tefrika adlı kitabında anlattığı bu anlayış günümüzde bile varlığını devam ettirmektedir.

Kaygusuz Abdal Kitab-ı Miğlâta  adlı eserinde Hz Ali için şöyle demektedir: Bu cihan mevcut değilken Allah önce Hz. Muhammet’in nurunu yaratmış, ondan da Hz. Ali’nin nurunu ve ruhunu halketmiştir. Sonra bu iki nuru bir kandile koymuş, bunları Arş-ı A’lâ’da bir zaman asılı durmuştur. Daha sonra bu nurların yanmasıyla bütün âlemler vücuda gelmiştir. Yine Kaygusuz Abdal ve Risâle-i Kaygusuz Abdal adlı eserinde de Hz. Ali’nin Adem’den on dört bin yıl önce yaratıldığını belirterek Hz. Muhammet’in akıl bazarını;, Hz. Ali’nin ise Aşk pazarının sultanı olduğunu, onun evliyalar şahı olduğunu,  yüz yirmi dört bin peygamber, bütün enbiya ve evliyaların Hz. Ali’yi tahsin ettiklerini beyan etmektedir

Hz. Ali için uydurulmuş bir efsane:

Hz. Peygamber miraçtan döndükten sonra gökyüzünde yaşadıklarını ashabına anlatırken, gökyüzünün yedinci katına gelince karşısına çok heybetli bir aslanın çıktığını ve kendisinin yedinci kata çıkmasına bu aslanın izin vermediğini söyler. O sırada gökten bir nida geldiğini, parmağındaki yüzüğü aslana vermesi gerektiği bildirildiğini, kendisinin de parmağındaki yüzüğü çıkararak bunu aslanın ağzına attığını dile getirir. O sırada dinleyicilerin arasında olan Hz. Ali o anda ağzındaki yüzüğü çıkarıp Peygamberimize verir. Bu durum Hz. Ali’nin aslan olduğunun delili olarak görülür. Bu nedenle kendisine Allah’ın aslanı lakabı verilmektedir.