Avusturyalı oryantalist Kvergic tarafından ortaya atılan ve Atatürk tarafından bir dönem kabul gören Güneş Dil Teorisi Avrupa’daki dil milliyetçiliği rüzgârının bir sonucu olmuştur.
Bu teori dünyadaki tüm dillerin aslında Türkçeden türemiş diller olduğu noktasındadır. Cumhuriyetin ve ulus devletin oluşturulduğu bu ilk zamanlarda Güneş Dil Teorisi gönüllere çok hoş gelmiş, Atatürk ilk başlarda bu teoriyi çok tutmuş, her ortamda bunu savunmuştur. Aşağıdaki iki anekdot bu teorinin başlangıcını ve akıbetini göstermektedir:
Atatürk bir gece Günel Dil Teorisi konusunda sofradakilerin onayını aldıktan sonra Yunus Nadi’ye dönüp, siz ne dersiniz? diye sormuştu?
Bendeniz olmaz derim efendim, cevabını vermişti. Yunus Nadi…
Gazi inkılap bahsinde tavizsizdi. Bu itiraz karışışında sertleşmiş, öyle ise bu masanın başından kalkınız. Nadi Bey diyerek Yunus Nadi’yi kovmuştu.
Sonra Falih Rıfkı’ya dönüp aynı soruyu ona sormuştu.
Sen ne dersin?
Bendeniz de olmaz derim, efendim.
Öyleyse sen de kalk.
Sofranın kıymetli sandalyeleri birer birer boşalırken sıra Necmettin Sadak’a gelmişti.
Gazi, sizin fikriniz nedir Necmettin Bey? diye sorduğunda Sadak cevap bile verememiş, kendisini bekleyen hükmü bizzat icra ederek, Müsaade buyurursanız bendeniz de masadan kalkayım efendim, demişti. Can Dündar’ın Lüsyen isimli eserinde anlatıldığı bu olayda olduğu gibi Atatürk Güneş Dil Teorisi fikrinde ilk zamanlarda çok ısrarcı olmuştu. Masadan kovulan bu adamlar daha sonra teorinin en hızlı savunucuları olmuştu.
Atatürk Türk Tarih ve Dil Cemiyetini bu amaçla kurmuştur. Atatürk’ün bu ısrarı karşısında bazı kişiler Atatürk’ün gözüne girmek için olmadık kelimeler uydurarak Türkçeyi kendilerince kurtarma çabası içine girmişlerdi.
Prof. Dr. Asil Ali Dilemre kafasına göre kelimeler üretmiş, Türkçe Ural- Altay dil ailesinden olmasına rağmen Türkçenin Hint Avrupa dil ailesinden geldiğini iddia ederek Türklerin Avrupalı kökenli olduğunu bu yolla ispat etmeye çalışmıştır.
Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi’nde belirli zaman diliminde Arapça ve Farsça kelimeler yayımlanmış ve halktan bu kelimelerin halk ağzındaki karşılıklarını mektupla gazeteye göndermeleri istenmiştir.
Meksika Büyükelçisi Tahsin Ömer Mayatepek, “Maya Dilindeki Türkçe Kelimeler” başlıklı bildiri sunmuş, Maya dilinin Türkçeden doğduğunu iddia etmiştir.
Birçok kişi Atatürk’ün gözüne girmek için akıl almaz kelimeler önermeye başlamış, Atatürk, zamanla Türkçeyi çıkmaza soktuklarını, kelime türeten kişilerin kendi aralarında bile anlaşamadıklarını görünce durumun vahametini kavramıştır.
Abdulkadir İnan’ın, Dil Devrimi Hatıratları kitabında anlattığına göre birisi Atatürk’e gelerek gün doğdu, gün battı kelimelerinin yanlış kullanıldığını, “güneş göründü”, “güneş görünmez oldu” denilmesi gerektiğini iddia etmiştir.
İnsanların Türkçe kelimelere bile karşılık bulmaya başladığını gören Atatürk yanındakilere şu fıkrayı anlatmıştır:
“Padişahlarından birisinin müneccimleri bir iki gün sonra deli yağmuru yağacağını haber vermişler. Bütün sulara bu yağmur suyu karışacak, bu sudan içenler deli olacaktır. Fakat bu delillik uzun sürmeyecek, kırk gün sonra milletin aklı başına gelecek, demişler. Padişah vezirine: “Deli yağmuru yağmadan kırk günlük temiz suyumuzu hazırlayalım demiş. Padişahın dediği gibi yapılmış, bu arada deli yağmuru yağmış şehir sulara gömülmüş.
Birkaç gün sonra padişah vezirine, “Haydi çıkalım da halkı görelim demiş” çıkmışlar cadde ve sokaklardaki halk padişahla veziri gösterip “ Hey Müslümanlar iki deliye bakınız” diye bağrışıp padişahla veziri kahkahalarla kovalamışlar. Nereye giderlerse gitsinler kahkahalarla karşılanmışlar, padişah vezirine, Biz de şu yağmurun suyundan içelim de halkımıza karışalım demiş ve saraya dönüp deli yağmuru suyundan içerek halka karışmış…
Atatürk bu olayı anlatarak dil devriminin bir deli yağmuruna dönüştüğünü, işin çığırından çıktığını anlatmak istemiştir.
Atatürk Güneş Dil Teorisinin mantıksızlığının farkına varmış ve bu uygulamadan vazgeçmiş olmasına rağmen onun ölümünden sonra Öz Türkçecilik akımı bir hayli devam etmiş, dilimiz bu mantıksız uygulamalarla epeyce yıpranmıştır. Her dönemde olduğu gibi o dönemde de Türkçe Türklerden çekmeye devam etmiştir.