Hiç kimse topu başka bir yere atmasın. İlk taşı atacak kimse kalmadı! Çünkü hepimiz suçluyuz. İhmal, yasaların boşluğunu kollama, araya hatırlı kişileri koyup eksik işleri tamammış gibi çözmede üzerimize yok!

Siyaseten ‘ben bu partiye bu kadar hizmet verdim. Bunu mu yapmayacaksınız’ diyerek ajitasyon yapmakta da çok mahir kişileriz!

60 bin can kaybettiğimiz depremde kesilen kolonlar yüzünden giden onlarca canımızı bile unutmuş ve Konya’da bir benzerini yapmış ve 12 daireli binanın çökmesine neden olmuşuz..

Yıllar süren gazetecilik yaşamımızda güzel yaptıklarımızdan birkaç örnekle yazıya devam edelim..

Muhabirdik, Çimento fabrikasındaki çevre ihlallerini belgeledik ve manşete taşıdık. Hem de Çimento spor futbol takımının banko oyuncusu olduğum dönemdi!

Değirmendere ile Kalkınma ve Bostancı mahallelerini bir birine bağlayan asma köprü ile Atatürk ilkokulunun yolunu tutan öğrencileri fotoğrafladım ve ‘Şansa yaşıyorlar. Onlara bayram yok’ mesajını verdik. Birkaç yıl içinde bölgeye köprü yapıldı.

Trabzon’da postanenin karşısındaki İskenderpaşa okulunun önünde makinemizle belgeledik ve ‘DSİ’nin resmi araçları öğrenci servisi gibi çalışıyor’ diye eğitimdeki bu haksız rekabete tepkimizi koyduk.

Maçka-Zigana dağı, Zigana dağı-Torul arasında bariyerler olmadığı için canlar gidiyordu. Önce Ali Metin Tokdemir arkasından muhabirimiz Atilla Baydar uçurumda ölünce ‘hani bariyerler’ diye yazdık ve önlem alınmasını sağladık.

Ukrayna’da Çernobil Nükleer Santrali patladı. ‘İşte radyasyonun belgeleri’  manşetini atarak Çay’daki zararlı radyasyonun bilimsel belgelerini yayımladık, gazeteciler cemiyetinden ödül aldık.

Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Bu haberler bizi önce Yazı İşleri Müdürlüğüne, arkasından Genel Yayın Yönetmenliğine taşıdı. Taşıyınca bakın işler nereye evrildi,

Gazeteye haber için gelenler bu kez tavassut için gelmeye başladılar. Bunlar arasında, ‘Abi iş merkezimizde yangın merdiveni problemi var. Benim açacağım işyerine yapı kullanma ruhsatı alamıyorum. İtfaiye müdürü senin arkadaşın. Bize yardımcı olur musun, idare etsinler’ denildi

İnsanların canını değil, arkadaşımızın kazanacağı para önemsenmiş.

Böyle daha neler, neler…

Bizi Avrupalıdan ayıran farklardan birisi duygusallık, diğeri ise ahlaki erozyon

Onlar, kırmızı ışıkta geçeni, apartmanda veya evde kurallara uymayanı, sokağa çöp atanı hemen polise ihbar ediyorlar. Biz de  ‘komşum duyarsa bana küser’ hatta kavga eder algısı var.

Kedi yüzünden komşusunu öldüren ve cezaevinde vefat eden şahsın cenazesi iki gün önce,  Cumartesi günü kalktı.

Sadece oteller değil apartmanlar da gidilsin denetlensin.

Yangın merdivenlerinde ne var? Odun, kömür, ayakkabılık, kışlık yiyecek, Bisiklet! Yangında yolu bulup inemezsin.

Buradan Kartalkaya Grand’a gelelim.

Bu faciadan sonra da ilk taşı atacak kimse yok!

Her kurum suçlu.

Bu tür yıldızlı otellerin bir eksiği mi var, Turizm Bakanlığı mı sorumlu? Ankara’dan bir şekilde ayarlanıyor. Üst kademeden olmazsa alt kademeden sorun çözülüyor.

Bolu itfaiyesi eksik mi buldu? Ne oluyorsa rapora eksik yazılan aydınlatmalar, yağmurlama sistemi, dış merdivenler uyarısı öylece arşiv’de kalıyor.

Özel idare mi?

Ama makam ama hizmet aracı hibe ediliyor, ne başkanlar ne kontrolörler bir daha otelin etrafına yaklaşmıyor!

Facianın her saniyesi acı. En çok etkileyen bir görüntü ve bir de bilgi var.

-‘Çarşaf açın, çocuğumu atıyorum’ ve cevaben ‘Atma çarşaf hazır değil, atma’ feryadı.

-Bir diğeri ise Otelin patronlarının kendilerine ait VİP odalarının perdelerinin yangında alev almayacak malzemeden üretilip asıldığı iddiası.

Kafamızı iyiliğe, güzelliğe, üretime, helal kazanca yormuyoruz,

Kafamızı, kısa yoldan en fazla parayı kazanmaya çalıştırıyoruz.

Yoksa, bir otel her biri 5 yıldızlı 3 otel olacak hem de kazanamıyoruz diye vergi ödenmeyecek!