3 Temmuz ile ayağımıza gelen Türk futbolunu temizleme şansı davanın hukuk çizgisinden uzaklaşıp siyasi çizgiye oturması ile kaçırılmıştı. Bu durum temiz futbol hayali kuran birçok kişiyi hayal kırıklığına uğratmıştı. Aslında o gün kaçırılan sadece futbolu arındırma şansı değildi, o gün Türk futbolunu sağlam bir zemine oturtma şansını da kaçırdık. Hal böyle olunca da o günden bugüne Devlet bütçesinden sponsor, banka veya dolaylı yoldan 10 milyar dolara yakın bir parayı dönsün diye3pl5 futbolun kirli çarklarına heba ettik, çarçur ettik..
Ettik etmesine ama Türk futboluna tabiri caizse bir arpa boyu yol aldıramadık. Gelinen bu noktada marka değerini artırmak bir yana futbol yayın ihalesine bile alıcı bulamadık dersek abartmış olmayız. En yüksek ücreti veren mevcut yayıncı kuruluşunun tüm Türk Futbolunun yayın hakkı için verdiği para Crystal Palace’ın ingiltere Premier ligden aldığı yayın ücretinden az biraz fazla.
Oysa 3 Temmuz bir milat olabilirdi. O gün kangren olmuş kol kesilebilseydi yani şikeye karışan kulüp ve yöneticiler futboldan men edilebilseydi bugün bütün beden yani Türk futbolu bitkisel hayatta yaşam mücadelesi vermeyecekti.
Ama hayat kendini tekrar eder denir ya bugün yine bir neşter vurma şansı ayağımıza kadar geldi. Türk futbolunda krallıklarını ilan eden, MHK’nın otoritesini tanımayan, neredeyse paralel MHK gibi hareket eden Cüneyt Çakır, Fırat Aydınus, vs.. gibi onun üzerinde hakeme MHK neşteri vurdu ve bana sahip çıkın bu hastalıklı kisti kesip, bu hayati organı kurtarayım dedi.
Bu Mhk ile bir kısım hakem arasındaki güç savaşını kimler kazanır bilinmez ama bildiğim birşey var ki artık hiçbirşey eskisi gibi olmayacak.
Bu kadar saha dışı yeter şimdi gelelim Liderin maçına;
Abdullah hoca maça ideal onbirinden farklı olarak cezalı Puschacz yerine Trondsen, Bakasetas yerine Berat ile oyuna başladı.
Abdullah hocanın merkezde defansif yönü ağır basan Siopis ve Berat ile oyuna başlamasını, hoca 'rakibi önce durdurup sonra vuracak' şeklinde yorumlayanlar olarak ilk 30 dakikada misafir ekip 3 gol pozisyona girip birde gol bulunca uykudan uyandık.
Şükür ki; sadece biz değil oyuncularda uyandı ve önce N'wakaeme, sonra da Abdülkadir Ömür skora dokundu ve 5 dakika geçmeden skorbordu lehine çevirdi.
Çevirdi çevirmesine lakin ofansif manada bir şekilde sorun çözen fırtına defansif olarak akla hayale gelmez hatalar yapmaya devam etti ve verdiği iki net pozisyondan biri gol oldu ve ilk yarı 2-2 sonuçlandı.
İkinci yarıya Abdullah hoca 3 oyuncu değişikliği ile başladı, 3 sprinter oyuncu. Hocanın oyuna dokunuşu takımın çehresini öyle bir değiştirdi ki; 3 dakikada 2 gol ile skorbord bir anda 4-2'ye geldi.
Çok yüksek tempo ile ikinci yarıya başlayan Fırtına farkın açılması ile vites küçülttü ve oyunu rölantiye aldı.
Gol iştahını törpüleyen Fırtına'nın rakibine bir tane bile pozisyon vermemesi ikinci yarının en önemli görüntüsüydü bana göre. Sonuç olarak büyük takım gibi oynayıp büyük takım gibi kazandık diyebiliriz.
Tebrikler çocuk, iyi ki varsınız çocuklar, iyi ki varsın Trabzon, iyi ki varsın Trabzonspor…