Başkan Ertuğrul Doğan'a kocaman puntolarla farklı bir parantez açmak istiyorum. İstanbul Kartal Tesisleri'nin 29 yıllığına Trabzonspor'a tekrar kiralanması sağlandı. Trabzonspor Kulübü'ne satışı ise her an yapılabilir duruma geldi.
Kartal'daki arsanın satışından sağlanacak gelirle, Bordo-Mavili Kulübün yüklü 5 milyar lirayı bulan borcunun büyük bir kısmı kapatılmış olacak. Özverisi, ekip ruhu anlayışı, babaç yaklaşımı, bitmek tükenmek bilmeyen enerjisi ve rasyonel çalışma prensibi ile Trabzonspor'un marka değerini üst seviyelere çıkarmak için kıyasıya bir arayış içerisine girdi.
Trabzonspor Başkanlık koltuğuna oturan Doğan neler yapmadı ki. Birincisi Akyazı Stadının sponsorluk ismini Papara Park yaptırdı, kulübün kasasına yüklü meblağ koydurdu. Papara ile yapılan sponsorluk anlaşmasının ardından kulübe gelir getirecek farklı projeler üzerinde de çalışmalar yapan Başkan Doğan, kulübe 250 milyon TL'lik yeni bir gelir sağlandı.
Trabzonspor Başkanı Ertuğrul Doğan, kulübün borçlarının ödenmesi ve sıfırlanması için büyük çaba sarf ediyor. Ancak borç da büyük faiz yükü ve döviz kurunun yukarı gitmesi nedeniyle yerinde durmuyor. Başkan Doğan diğer başkanların yapamadığını yıllar sonra yapmaya çalışıyor ve bütün mesaisini kulübün borcunun bitirilmesine harcıyor. Bu konuda taktir edilecek bir efor harcıyor.
GENÇ, DİNAMİK VE HERKESİ KUCAKLAYAN İSİM EKREM İMAMOĞLU
Trabzon Gazeteciler Cemiyeti eski Başkanı Turgut Özdemir ile yaptığımız bir sohbette eski siyasetçilerden Hüseyin Celep’in bir anısını anlatmıştı. (Her ikisi de rahmetli oldu, nurlarda yatsınlar) Celep’in kurt bir siyasetçi olduğunu bilenler, kendisine sormuşlar. Celep “Kendi için çalışan meclise, halk için çalışan benim gibi dağa çıkar” demiş. Ekrem İmamoğlu kendi için değil ülkesi için çalışan Belediye Başkanı, tuttuğunu koparan parti ayrımı yapmayan değerli bir Başkan. Herkese eşit mesafede olan biri. İmamoğlu, Ramazan Bayramı'nda eşi, çocukları ve yakın arkadaşları ile birlikte Trabzon’a geldi. Cevizli köyüne giderek yakın akrabaları ile bayramlaştı. Daha sonra aile mezarlığına giderek dualar etti. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı İmamoğlu daha sonra Ortahisar Belediyesi'ne geçerek Başkan Ahmet Kaya'yı makamında ziyaret etti. Ortahisar Belediye Başkanı Ahmet Kaya, arkadaşları ve İmamoğlu'nu karşılamaya gelen hemşerileri ile bayramlaştıktan sonra kendisi için kurulan platforma çıkarak, kürsüden halka seslendi. İmamoğlu, konuşmasında, herkese eşit olduğunu, asla kibirli bir başkan olmayacağını, herkesi kabul edeceğini, kapısından kimsenin boş dönmeyeceğini söyledi.
Ardından kongre üyesi olduğu Trabzonspor'u ziyaret ederek, Asbaşkan Zeyyad Kafkas ve yöneticilerle görüştü. Trabzon’un yetiştirdiği genç, işini seven, halka hizmeti aşkla yapan, çalışkan, akıllı, dinamik ve dürüst bir insan olan İmamoğlu, bana 1984 yılındaki ANAP Trabzon Belediye Başkanı Orhan Karakullukçu'nun belediye başkanlığı dönemini hatırlattı. Sayın Karakullukçuda Belediye Başkanlığı yaptığı dönemde hep çalışanının yanında olurdu. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu da aynı Karakullukçu gibi gece gündüz demeden 24 saat çalışıyor. İşleri yakından talip ediyor. İmamoğlu'nun babası Hasan İmamoğlu da iyi bir siyaset adamı idi. Trabzon’da Anavatan Partisi döneminde yöneticilik yaptı. Boynuz kulağa geçer misali. İmamoğlu, babasından aldığı siyasi kültürü çok daha geliştirerek İstanbul'da biri Beylükdüzü, biri de İstanbul Büyükşehir Belediyesi başkanlığı olmak üzere iki dönem çok başarılı başkanlık yaptığı için İstanbul halkı onu ikinci kez ve iktidarın tüm engellerine rağmen Büyükşehir Belediye başkanlığına seçti. İmamoğlu, genç yaşına rağmen dersine çok iyi çalışan bir başkan. Kendisini de çok iyi yetiştirdi. Memleketi ve geçmişle bağlarını koparmadı. Siyasete hedef koyarak temelden başladı ve emin adımlarla ilerledi. Halkla hep içe oldu. Sosyal medyayı çok iyi kullandı. Ve şimdi de 3. kez kazandığı başkanlığa büyük bir şevkle sarılarak görev yapıyor. Ve tavrından, duruşundan, halkla iç içe olmaktan, onlara dokunmaktan hiç taviz vermeden ilerlemeye devam ediyor. Trabzon gezisinde halkın kendisine olan sevgisi her platforma yansıdı. Bu halkla iç içe ve onların derdiyle dertlenen, onlarının derdine çare olmak için var gücüyle çalışan Ekrem İmamoğlu'nu takdir ediyorum. Yolun açık olsun Sayın Başkan.
BU ŞEHİRDEN NAMERT ÇIKMAZ!
Yanlış hatırlamıyorsam 1992-93 sezonu idi ve Ankara’da Ankaragücü ile Galatasaray ligin son maçını oynuyordu. O maçta Ankaragücü kalecisi Zalad kalesinde tam 8 gol gördü. O sezonda Zalad 8 golün ne anlama geldiğini ben burada yazmayacağım. Ama siz onun ne olduğunu çok iyi biliyorsunuz. O maçla birlikte Galatasaray 14 yıl aradan sonra şampiyon oldu. 1994-95 sezonu keza Fenerbahçe'nin yaptıkları hafızalardan hiç silinmedi. 2010-11 sezonu ise yine Fenerbahçe'nin yaptıkları herkesin malumu! Öyle bir garabet ki, Fenerbahçe'nin 2010-11 sezonunda yaptıkları madeniyle en başta UEFA, Fenerbahçe'yi Şampiyonlar Ligi'ne davet etmeyerek cezalandırdı. Öyle ki, UEFA kimin şampiyon olduğunu Trabzonspor'u Şampiyonlar Ligi'ne davet ederek tüm dünyaya fiziki olarak ilan etti zaten. Üstelik UEFA bununla da kalmadı, bir sonraki sezon yine Fenerbahçe’yi cezalandırarak, UEFA Şampiyonlar Ligi organizasyonuna davet etmedi. Yani Fenerbahçe’yi işin başında ve uygulamada 2 sezon cezalandırmış oldu. Sadece UEFA da değil, 28 Ağustos 2013'te UEFA'nın Fenerbahçe'ye verdiği 2 yıllık men cezasını Uluslararası Tahkim Mahkemesi CAS da 140 sayfalık gerekçeli kararına ile onadı. Keza Uluslararası Futbol Federasyonları Birliği FIFA, UEFA ve CAS kararlarını aynen onadı. O sezonun ardından yine herkesin hafızasında tazeliğini koruyan, 2018-19 sezonu malum. Trabzonspor'a yapılan haksızlıklarda hep dilsiz şeytan gibi davrandılar. Ben bunlarda tam bir akıl tutulması var derim. Trabzonspor forması taşıyan oyuncular Fener, Beşiktaş ve Galatasaray gibi asla olamaz! Son Fenerbahçe maçında sahaya giren ve güvenlik kuvvetleri tarafından etkisiz hale getirilen taraftarlara Fenerli futbolcuların tekme tokat girişmeleri, insanlık dışı bir olay değil midir? Ve o sahneler artık insanların hafızalarından silinebilir mi? Türk futbolunda çok kalibresiz insan var. Bunların çoğu da maalesef İstanbul kulüplerinden çıkıyor. Geçmiş yıllara baktığınızda taraftar öldürmek, bıçaklamak, polis arabası devirmek, yakmak akla ne geliyorsa bunların hepsi İstanbul takımlarının seyircisi yaparken, İstanbul medyası bunun üzerini örtülü ödenek gibi örtmek için çok büyük çaba göstermişti. Trabzon’da küçük bir şey oldu mu, onu büyütmek için ellerinden geleni ardına koymadılar. Trabzonspor’un elinden 4 defa şampiyonluğu alınırken, kimse sesini çıkartmadı. Siz yazılı ve görsel medyada, sosyal paylaşım sitelerinizde ne kadar ses tonunu yükseltseniz yükseltin, bu şehrin başarıları ile eziklik duymaya devam edeceksiniz. 1990 yıllarında Barbaros Hayrettin diye bir şarkıcı vardı. Onun şarkısının en önemli sözleri, “Biz sizin babanızız. Biz ne dersek o olur” sizlere hatırlatmak isterim. Bunu o kalın kafanıza sokun. İstanbul saltanatına son veren ihtilal yapmış anlı şanlı bir şehirdir Trabzon ve onun güzide kulübü Trabzonspor'dur. Tarihinde leke yoktur. Onun için sizin Trabzon'u karalamaya gücünüz ve cüretiniz yetmez. Trabzon halkı inançlı kararlı merttir ve kültürüne bağlıdır. Vatanını ve milletini sever, delikanlının da hasıdır. Trabzon’un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmet, Trabzon halkının mertliğinden dolayı, Trabzon halkına "ula" demiştir. Fatih Sultan Mehmet, Trabzon’u fethetmeye geldiğinde Trabzon'da yaşayan Türk’lerin büyük savaşı ve vatanseverliğine hayran kalarak Trabzonlulara bir unvan vermek istemiştir. Bu unvanın adı "ula" kelimesidir. "Ula" kelimesinin Osmanlı sözlüğünde karşılığı, "Şanlı, şerefli" kimsedir. Fatih Trabzon’un fethiyle İstanbul’un fethinin taçlandığını Trabzon’u torunu Yavuz için fetih ettiğini söylemiştir. Böyle bir kültürdür Trabzon ve bu denli önemlidir. Bu şehirden namert, alçak, hain çıkabilir mi? Çıkmaz. Çıkmaya kalksa dahi şehir, namerdin elini kırar.
SUÇLU AYAĞA KALK, NASIL YAPTIN ANLAT!
Ah Abdullah hoca ah! Şu takıma çağa uygun futbol anlayışını bir türlü oturtamadın ya ona yanarım. Daha önceki yazılarımda bu konuya değinmiş, sana bir uyarıda bulunmuştum. Topu alan her oyuncunun gözü kaleci Uğurcan'ı arıyor. Bu absürt modaya forvet pozisyonundaki Pepe bile uydu! Orta sahada topla paslaşıp derinlemesine rakip ceza alanına akın etmek yerine kaleye cümbür cemaat rücu etmek de neyin nesi? Amaç Uğurcan Çakır'ı müşkül duruma düşürmekse böyle devam beyler! İşte gördük Kayserispor maçında... Topun biteviye Uğurcan'a aktarılması ve yenilen gol sonrası son on dakikada nasıl zor durumda kaldığımızı çıplak gözle izledik. Vay efendim Uğurcan bu hatayı nasıl yapar! Yapar beyler, yapar. Uğurcan en ücra köşelerden örümcek ağlarını temizlerken iyi de bir topu ayağından kaçırınca mı kötü oldu? Ne diye sürekli Uğurcan'la kontakt kuruluyor? Defansta, orta sahada, ileri uçta pas hatası yapan futbolculara amenna da Uğurcan'a kırmızı kart öyle mi? Böyle bir futbol sistemi dünyanın hangi kulübünde var? Hangi takımda kaleciyle bu kadar haşır neşir olunuyor? Uğurcan nazara geldi diyelim, ele avuca sığmaz kalecimizi eleştirmeyelim, tefe koymayalım. Bu kadar kusur kadı kızında da bulunur diyelim. Uğurcan Çakır şu sıralar Avrupa'nın radarına takıldı. Belki bu sezon sonunda Avrupa seferine çıkacak... Rotası belki İngiltere, belki de İspanya olacak... Kötü olsa her sezon Avrupa kulüplerinin transfer listesine yazılır mı? Uğurcan Çakır, Trabzon ve Türk futbolunun göz bebeğidir. Bir hatasıyla futbolcuyu darağacına çekmek ne futbol ahlakına sığar ne de insanlığa. Uğurcan, Kayseri maçında Abdullah Avcı'nın oyun sisteminin kurbanı olmuştur diyelim ve konuyu kapatalım. Takımın Uğurcan gibi özveri timsali ve yetenekli futbolculara ihtiyacı olduğu kaçınılmaz bir gerçektir. Yapılması gereken; Abdullah Avcı'nın, takımına kaleciyle adım başı paslaşmasını ya yasaklaması ya da sınırlandırması olmalı. Avcı'nın neidüğü belirsiz oyun mantalitesi yalnızca Trabzonspor taraftarının değil Türkiye'deki tüm kulüplerin eleştiri konusu. Bu sistemin bir an önce revize edilmesi, çağcıl futbol anlayışına evrilmesi öncelik olmalıdır.
AVCI’NIN DİKKATİNE!
Trabzonspor efsanesi nasıl yaratıldı? Rahmetli Ahmet Suat Özyazıcı efsane silsilesini rappadak mı oluşturdu? Tabii ki hayır! Şaşaalı dönemler özverili çalışmakla ortaya çıktı. Şampiyonluklar ecnebi memleketlerden transfer edilen sıradan futbolcularla gelmedi. Trabzon'un özbeöz evlatlarıyla yazıldı destansı başarı öyküsü... Şenol Güneşler, Turgay Semerciler, Cemil Ustalar, Necati Özçağlayanlar, Kadir Özcanlar, Hüseyin Toklar, Serdar Balilar, Güngör Şahinkaylar, Galip Değerliler, Necmi Perekliler, Ali Kemal Denizciler, Bekir Barçınlar ve daha nicesi bu verimli topraklarda yetişti. Yerli isimler sayesinde ölümsüzlük suyunu içti bu kulüp. Öyle şimdiki gibi paranın değil hırsın konuştuğu süreçlerden geldik bugünlere... Özyazıcı ile başlayan tarih sahnesi Özkan Sümer'le ve son olarak Abdullah Avcı ile ihya edildi. 2021-2022 sezonunda kazanılan şampiyonluk kupasından sonra o dönemin başkanı Ahmet Ağaoğlu'nun tutarsız ve savruk yönetimi nedeniyle takım dağılınca işler sarpa sardı. Şampiyon takımın favori isimleri ama öyle ama böyle tek tek gönderilince koca kulüp gerileme dönemine girdi. Bu arada bir iki futbolcu hariç kulüpte kalan tek şey Abdullah Avcı'nın kasketli şampiyonluk çerçevesi idi. Avcı'nın "Yeni gelmedim geri geldim" mottosuyla başladığı ikinci döneminde her şeye sünger çekilirken yeni umutlara yelken açılıyordu. Ama bir sorun vardı... Her şey eski tas eski hamam değildi. Oysa yapılması gereken basitti: Yerli ve milli oyuncu kavramını yeniden hayata geçirmek. Bakın, en basit gözlemle takıma şu an Onuachu'nun yokluğunda Enis ve Umut Bozok'u domine edebilecek bir iki golcü monte edilebilir. Cumartesi günü Trabzonspor U19 ile Konyaspor arasında oynanan müsabakayı izledim. Trabzonspor U19 maçı 6-2 kazandı. U19 takımında dört klas oyuncu dikkatimi çekti: Orta saha oyuncusu Abdullah, Santrfor Poyraz, stoper Salih, sol açık Zekeriya. Bu oyuncular yeni sezon öncesi Avcı tarafından A takıma alınıp ağır idman temposuna tabi tutularak ve kalan maçlarda son yarım saat oynatılıp gelecek sene için hazırlanmalı. Avcı bu oyuncuların üzerinde durursa Trabzonspor'un velinimeti olur. Ahmet Can'ın nasıl Hollanda'nın Ajax takımına kısa sürede 9 milyon Euro’ya satılmasına vesile olduysa bu oyunculardan stoper Salih veya Zekeriya'yı daha fazla parayla Avrupa'ya sattırır diye düşünüyorum. Örneğin Zekeriya çalım atıyor, top saklıyor, rakip eksiltiyor ve mükemmel gol atıyor, iyi bir sol ayak. Fountas'ı sahaya sürüp tribünlere zül çektirmek de ne öyle? Umut Bozok'la umut tacirliğine soyunmak daha mı iyi? Trabzonspor tarihi badireli dönemlerden geçilerek yazıldı. Abdullah Avcı görücü usulü yerli ve genç isimleri transfer ettirip heba etmemeli. Türkiye'de devrimin öncüsü olmuş rahmetli Özyazıcı ve Sümer'in aydınlattığı yoldan gitmeli... Yeni ufuklar, yeni umutlar bir yana tarih yeniden yazılabilir. Karadeniz kökenli Abdullah hoca biraz da Trabzon taraftarının sesine kulak vermeli.