Kasketi Türk futboluna sokan adam uzun yılların ardından kasketlilerin yeniden şampiyon olduğu bir sezonu gördü, o duyguyu tekrar yaşadı ve ebedi istirahatgahına çekildi. Güzel ve bir o kadar da enteresan bir rastlantı değil mi? Genelde menfi anlamda kullanılsa da; Anadolu’da sıkça kullanılan özlü bir söz vardır.

Derler ki; İnsan yaşattıklarını yaşamadan ölmezmiş!..

O misal Ahmet Suat Özyazıcı hocamız da 4 şampiyonluk ile bize yaşattıklarını bu sefer taraftar olarak yaşayarak, görerek göçtü bu dünyadan. Kendinden sonraki kuşakların, öğrencilerinin, kardeşlerinin, yeğenlerinin, torunlarının bayrağı devraldığını, aynı azim ve kararlılıkla açtığı yolda, gösterdiği hedefe durmadan yürüdüğünü gördü, yine ve yeniden şampiyonluklara ambargo koyabileceklerine ikna oldu ve öyle veda etti bu dünyaya..

Ardında; 5 Cumhurbaşkanlığı Kupası, 4 Lig Kupası, 3 Türkiye Kupası, 2 Başbakanlık Kupası, 1 Kıbrıs Barış Kupası, 2. Lig Şampiyonluğunu Trabzonspor müzesine, 1 Balkan Kupası’nı Sarıyer’in müzesine, onlarca futbol adamı, yüzlerce futbolcuyu Türk futboluna, iç sahada en uzun süre yenilmezlik serisi, en düşük averajla şampiyon olan takım unvanı ve tümü yerli oyunculardan kurulu bir takımla şampiyon olan tek takım olmak gibi birçok En’i de tarih kitaplarına armağan ederek ayrıldı buralardan.

Fasiküllere, Ansiklopedilere sığmayacak bir hayat, bir kariyer, bir başarı öyküsü onunkisi,

En önemlisi de birkaç arkadaşıyla yoktan var ettikleri Trabzonspor markası. Kazım Koyuncu’nun deyimiyle “en güçlülere karşı koyan hayali bir kahraman”, Musa Eroğlu’nun deyimiyle “paranın değer sayıldığı düzene mertçe bir itiraz”, bir Adanalı pamuk işçisine göre Anadolu’nun beyi, bir Diyarbakır köylüsüne göre de İstanbul dükalarının korkulu rüyası bir takım bıraktı ardında.

Dozer Cemil, Kadir Özcan, Özkan Sümer, Ahmet Suat Özyazıcı derken bir binanın temelinden kopan beton parçaları misali, Trabzonspor efsanesini yoktan var eden, temelini oluşturan insanların bir trenin vagonları gibi peş peşe göçüne şahit oluyoruz bu aralar. Bu ilahi sayacı durdurabilmek, değiştirebilme kudretimiz yok ne yazık ki.

Bu güzel insanlar için yapabileceğimiz en kutlu şey ruhlarına bir Fatiha okumak bir de emanetlerine sahip çıkmaktır diye düşünüyorum..

Ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi; Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kafidir.

Kanaat önderi, efsane, ombudsman ne derseniz deyin bizi biz yapan bu özel karakterlerin gitmesi ile bizim kuşağın sorumluluk alma vaktinin geldiğini düşünüyorum. Bize bıraktıkları mirası bizden sonraki nesillere nasıl kayıpsız ulaştırabiliriz muhasebesi ile meşgul olmalı, cüzdanlarımızı ve kişisel egolarımızı bir kenara bırakmalıyız.

Bu kutlu mirasa, Trabzonspor felsefesine, Anadolu ihtilaline her zamankinden daha fazla sarılmalı, anlamalı ve onu gelecek nesillere doğru aktarmak ile meşgul olmalıyız. Meşgul olmalıyız ki, gidenlerin gözü arkada kalmasın.

Güle güle hocaların hocası, güle güle şampiyon, güle güle kasketli adam, güle güle…