Şöyle bi baktım da… Çöp sepeti, sele sepeti, bisiklet sepeti… Ekonomiye el atmış türü de döviz sepeti… Türlü türlü sepet var yani… Bizimkisi çamaşırla ilgili olanından… “Kirli sepeti”…

Kirli Sepeti dizisi ekranlara veda edecekmiş.

Olur ya da olmaz, o ayrı bir konu…

Adını ilginç bulduğumu ifade etmeliyim çünkü her evin kirli çamaşırları için kirli sepetleri de oluyor.

Hadi hep beraber geçmişe gidelim.

Kirli sepetlerinin olmadığı günlere…

Çocukluğumuzda ‘çamaşır deresi’nin kenarında kaynardı kazanlar.

Kirliler, sabunla yıkandıktan sonra ‘çamaşır taşı’ında ‘tokaç’la dövülür, kirlerinden arındırılırdı.

Ardından boş bir kazana doldurulur, ağzı tülbentle bağlanırdı.

Ve beklenen an… Ocak ateşinden alınmış odun külü koyulurdu bu tülbentin üstüne…

Çamaşırlar güzel koksun ve yumuşacık olsun diye kaynar su dökülürdü küle…

Deterjanın ve makinenin olmadığı…

Ütülerin de kömürle ısındığı yıllar…

***

Açken sen, sen değilsin” gibi…

Kirlenmek güzeldir” sloganlı reklam da en etkileyici olanların en başında bir yerde hâlâ…

Çünkü yaşarken kirleniyorsun doğal olarak…

Kirlenmeden büyüyemiyorsun yani…

Dünyanın kaderi bu…

O zaman, gelsin kirli sepetleri, makineler, yumuşatıcılar…

Tabii ki yapımcılar da bu konuya Fransız kalmamışlar.

Büyük bir film platosuna çevirdikleri ülkede her bölgeyi, her olayı, her sözcüğü tepe tepe kullanmışlar.

Dizi dünyası da kirli sepetine dönmüş…

Beklediği reytingi yakalayamayanlar…

Onca masrafın karşılığını alamayanlar “hoooop, kirli sepeti…”

Hoooop, çöp” yani…

Bu işler böyle…

***

Son dönemde diziler iyice birbirine benzemeye başladı.

Tamam, dünya dizi film yapımı ve satışı konusunda kurulduğumuz ikincilik koltuğu büyük bir başarı…

Orta Doğu’dan Pakistan ve Hindistan’a…

Balkanlardan Peru’ya, Orta Asya’ya ekranlardayız ve seviliyoruz.

Hal böyle olunca bizimkiler sadece Türkiye için üretmiyorlar.

Bu durum biraz da Osmanlı’ya, Türkiye’ye duyulan ilgiden kaynaklanıyor.

***

Aşktan ve ihanetten besleniyoruz.

Mafyatik ilişkilerden…

Sınıflar arası çatışmadan…

Türk halkı, gündüz kuşağı programlarıyla adeta akşamki dizilere hazırlanıyor.

Birkaç televizyonun olduğu evlerde herkes ekran başına kuruluyor, kaldığı yerden devam ediyor.

***

Yayından kaldırılan, kaldırılması düşünülen diziler, hep aynı gerekçeyle kirli sepetine atılıyor.

Halk beğenmedi, izlemiyor.”

Aslında çok gerçekçi, hem, dizi yapımcılarının da kulağına küpe…

Ne yaparsan yap, halk istemezse sepette alırsın soluğu.”

Oyuncular, yönetmenler, yapımcılar ise bir başka dizide hayat buluyorlar…

Yeniden karşılaşıyorlar izleyicilerle…

Yeniden…

Ben, bu döngüyü biraz da siyasete benzetiyorum.

Çöküşlere, partiler arası geçişlere…

Sonra düşünüyorum da…

Aslında kirli sepetine atılmak o kadar da kötü bir şey değil.

Dönüşü var çünkü…

Üstünüzde başınızda çok da fena durmuyor.

Bunun bir de çöp sepeti aşaması var ki ayrıştırma istasyonunda buluyorsunuz kendinizi.