"Dua müminin silahıdır." demiş Peygamber Efendimiz. Yüce Mevlâ böyle inançlı ve kararlı bir kulunun samimi duasını hiç geri çevirir mi? Elbette çevirmez, çevirmedi de!... Onun kararlı ve inançlı tutumu, kendisine tabi olan askerleri de heyecana sevk etti. İçinde bir nebze korku ve telaş olanlar da mutmain oldu.
Şüphe ve tereddütler izale edildi. Çünkü bu maddî olduğu kadar da psikolojik bir savaştı. Zira bu savaşın neticesi, zaferin sadece insan sayısıyla ve maddî güçle kazanılamayacağını göstermiştir. Çünkü tarihî kaynaklara göre Bizans’ın 200 bin kişilik ordusuna karşı, Selçuklu kuvvetleri 50 bin kadardı. Selçuklular karşılarındaki Bizans ordusunu dörtte bir oranındaki bir kuvvetle yenmesini bilmiştir.
Malazgirt Meydan Muharebesi savaşta kemiyetin (sayının) değil, keyfiyetin (niteliğin) önemli olduğunu gösteren ibretlik bir hadisedir. 200 bin kişilik bir orduya karşı 50 bin kişilik bir ordunun zafer kazanması başka türlü açıklanamaz. Buna azmin ve inancın zaferi de diyebiliriz. Bu savaşta Bizans ordusunun büyük bir kısmı kılıçtan geçirilmiş, imparator ve çok sayıda general esir alınmış, askerlerin ancak bir bölümü kaçarak canlarını kurtarabilmişti. Kahraman olduğu kadar naif ve medenî bir insan da olan Sultan Alparslan, imparatora bir savaş esiri değil bir konuk hükümdar muamelesi yapmış, hatta onu yanına oturtmuştur. Daha sonra iki devlet başkanı arasında barışın şartları müzakere edilerek anlaşmaya varılmıştır.
Türk harp tarihine baktığımız zaman Malazgirt Meydan Muharebesi'nin apayrı bir yerde durduğunu görürüz. Geçen bin yıllık süreçte birçok savaş yaşansa da Malazgirt'in yeri ve konumu başkadır. Bu zafer adete bir milletin temeline atılan ilk harçtır. Bu savaşın kutlu neticesi Anadolu toprağını şehitlerin kanları bedel sayılarak vatan toprağına döndürmüştür.
Malazgirt bizde ne kadar önemli ve olumlu başlangıçlara kapı aralamışsa Bizans'ta da o denli olumsuzluklara yol açmıştır. Malazgirt yenilgisi Bizans'ın ve onun adeta bir kibir abidesi olan başı Romen Diyojen'in elindeki imkân ve kabiliyetleri yok etmiştir. Bu savaştan sonra Bizans İmparatorluğu gerileme dönemine girmiş, İslâm dünyasını kontrol altında tutma ve Selçukluları Yakındoğu'dan uzaklaştırma imkân ve kabiliyetini de kaybetmiştir. Bizanslılar malum olduğu üzere son ve kesin darbeyi yine Türklerden yemişlerdir. 1453 yılında Fatih Sultan Mehmet komutasındaki Osmanlı orduları İstanbul'u alarak Bizans'ı tarihten silmiştir.
Anadolu'nun Müslümanlaşması dünya tarihinde bir dönüm noktasıdır. Türk-İslâm tarihinde ve Müslüman âleminde çok mühim bir dönemeç olan Malazgirt Meydan Muharebesi, Bizans egemenliğindeki Anadolu'da İslâmlaşmanın da ilk adımıdır. Anadolu'daki Bizans- Grek- Ortodoks kültürü Malazgirt Zaferi'yle birlikte yerini Türk-İslâm kültürüne ve medeniyetine bırakmıştır. Bu savaşta Roma'nın mirasçısı olarak gördüğümüz Bizans İmparatorluğu, Selçuklu Devleti karşısında adeta hezimeti yaşamıştır. Onlar için sürpriz olan bu büyük yenilgi kendilerine çok pahalıya mal olmuştur. Her şeyden önce dünya karşısında mevcut karizmalarını yerle bir etmişlerdir. 26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferi'yle birlikte Anadolu'da Selçuklu Türk Devleti kurulmuştur. Böylece Türkler İslâm'ın bayraktarı olma şerefini elde etmiştir. Bu durum Anadolu topraklarının İslâm'la tanışmasına vesile olmuştur.
Malazgirt Meydan Muharebesi sadece iki orduyu ve onların kumandanlarını karşı karşıya getirmemiştir. Bununla birlikte iki ayrı dünyayı ve iki ayrı medeniyeti de karşı karşıya getirmiştir. Buna Doğu-Batı mücadelesi de diyebiliriz. Genelde Batı'nın üstünlüğüyle neticelenen bu mücadeleler Malazgirt'le birlikte Doğu'nun zaferine dönüşmüştür.
26 Ağustos 1071 tarihinde Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan'ın Bizans İmparatoru Romen Diyojen’e karşı Malazgirt Ovası'nda kazandığı bu büyük zafer, yalnız Türk-İslâm ve Bizans tarihinde değil, dünya tarihi içinde de bir dönüm noktası olmuştur. Bu zaferin Anadolu'nun kültürel ve etnik yapısının değişmesinde de önemli bir faktör olduğu görülür. Bu zafer atlı-göçebe kültürden yerleşik şehir kültürüne geçişimizin de milâdı olmuştur.