İlk sayı sistemini icat edip kullanan Sümerlerdir. Mezopotamya’nın kadim medeniyetinde sayılar kapları, madalyonları işaretlemek için kullanmıştır.

İnsanoğlu binlerce yıl sonra bu kez de kralları, padişahları ve onların yaptıkları savaşları numaralandırmıştır.

İngilizlerin 8 tane Henry’si olmuş, Fransızlar abartmış 19. Lois’e kadar gelmişler. Bizde rekor son padişah Vahdettin diye bildiğimiz 6.Mehmet’de kalmıştır.

Hani bugünlerde CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in İngiliz BBC televizyonuna verdiği röportaj sonrasında tekrardan gündeme gelen Padişah Vahdettin.

Resmi tarih okumalarında Mustafa Kemal Atatürk’e yardım etmeyen hatta onun döneminde Atatürk için idam fermanı çıkarılan, vatan haini diye yaftaladığımız son padişah.

1 Kasım 1922’de saltanatın kaldırılmasıyla padişahlığı sona eren ve 17 Kasım 1922’de de İngilizlerin yardımı ve himayesinde ülkeyi terk eden padişah.

Bir İngiliz gemisiyle ülkeden çıkışına yardım edilen bir padişahtan, yeterince destek vermediği için İngilizlere sitem eden bir ana muhalefet liderine. 

Atatürk’ün kurduğu partinin genel başkanlık koltuğunda oturan kişinin daha dikkatli ve özenli bir dil kullanması icap eder.

Yedi düvele karşı bağımsızlık mücadelesi verdiğimiz, manda ve himayenin reddedildiği Erzurum Kongresinden CHP Genel Başkanı’nın bazı milli ve yerli firmaları  boykot etme çağrısı  yaptığı  Saraçhane günlerine geldik.

CHP’nin sığ ezberlere dayanan söylemleri, projeden  çok  hizip üretmesi ve  sürekli genel başkanlık koltuğu için enerji harcaması millet nazarında ümitvar bir alternatif olmaktan çıkarıyor.

CHP Genel Başkanı’nın derdi koltuğunu korumak olmamalı  aksine ülkeyi yönetme talebi, eylem ve söylem  tutarlılığı göstermelidir. Esasında bu hedef eksikliği üzerine uzun uzadıya düşünmek gerekir.

Konjonktür ve sosyo ekonomik şartları dikkate aldığımızda  Türkiye gibi bir ülkede sosyal demokratların bunca yıl iktidar olamamasını sadece milletin tercihlerine  bağlamak doğru olmaz.

Saraçhanede Maltepede toplanan kalabalıklar muhalefetin iştahını kabartıyor.  İmamoğlu içeride olduğu için Özel, Yavaş hatta ve hatta Kılıçdaroğlu ve İnce kendine siyasi koridor açmaya çalışıyor.

Durumdan vazife çıkaranlar, kaybettiği pozisyonu kazanmaya çalışanlar, apronda bekleyenler için sancılı bir süreç başlıyor.

Önce apar topar bir boykot listesi deklare edildi.  Sonra o listeden “pardon” denilerek bazı firmalar çıkarıldı. Belli ki üzerinde ciddi bir şekilde çalışılmamış tamamen dedikodu üzerinde inşa edilmiş bir liste. Açıkçası çok da şaşırmadığım kötü bir organizasyon taklidi.

Malumunuz üzere İsrail vahşetinden sonra elden ele dolaşan bir boykot listesi var. Yıllardan bu yana terör devleti İsrail’in bombaları, kurşunları altına on binlerce masum Filistinli öldü, öldürülüyor. Ve ne yazık ki elimiz kolumuz bağlı, Dünya gibi seyretmeyelim diyerek başlatılmış sivil bir inisiyatif var.

İsrail terörünü destekleyen, finans sağlayan uluslararası firmalara karşı karınca kararınca safımız belli olsun diye ekonomik bir boykot yapıyorlar. 

Ve şimdilerde  nurtopu gibi bir boykot listemiz daha oldu. Allah hayırlı uğurlu eylesin.

İsrail’e destek veren firmalar ile iktidara destek veren firmaların olduğu iki ayrı listenin mukayesesini yapmaktan ziyade varlığı bile daha incitici.

Bir listenin amiral gemisinde “starbucks” var. Hani şu güzelim Türk kahvesi içme alışkanlıklarımızı değiştiren uluslararası kahve zinciri. Diğerinde ise  adı yabancı kendi yerli,  11 ülkeye şube açmış “Espressolab” var.

Zevkler, renkler, tatlar tartışılmaz, kabul ama ben her ikisini de karşıyım. Bu da benim şahsi tercihim.

Eskiden ince belli bardaktan çay, fincandan kahve içiyorduk. Şimdi maşrapa büyüklüğünde, adını sipariş verenin bile söyleyemediği bilmem ne kahvesinden içiyoruz.

İnce belli bardakta çay mı isteseydim diye düşünüp sonra verilen ilk siparişin peşine takılmış birer vagon gibi “bana da ondan” diyenlerin sıra olduğu internetli kıraathanelerden bahsediyorum. 

Bir sonraki seferde gözüne ışık tutulmuş tavşan sıkıntısı yaşamamak,  kasiyere mahcup olmamak için adı ezberlenip de her defasında unutulan ecnebi kahvelerinden bahsediyorum.

Her iki liste bir kahve zinciri üzerinden hafızalarımızda yer aldı.  Destek olmak için kahve içmeye gidenler, içeride kahve içenlere psikolojik baskı uygulayanlar falan filan.

Tarihe bu şekilde düşmeyecek ama benim hafızamda birinci kahve savaşları diye kalacak.

Günlerinizin sade Türk kahvesinin yanındaki gül lokumu gibi olması dileğiyle…