Çoğumuzun kaderidir; doğduğun, büyüdüğün yerlerden terk-i diyar eder, kahramanı olacağın yeni hikayelere demir alırsın. Elinde en son yıllar yıllar önce babanın gurbet yolculuğuna eşlik etmiş yorgun bir valiz, sırtında ise paraya kıyıpta aldığın afili bir çanta düşersin yollara.
Ardında sevenlerini bırakarak çıktığın bu yolculuğun, seni nerelere götüreceğini kimlerle karşılaştıracağını bilemezsin. Seni uğurlayanların “Allah’ım kötü insanlarla karşılaştırma” duasının önemini o an değil de sonradan çok daha iyi öğreneceğin yolculuğun artık başlamıştır.
Bu gidişler kiminin gönüllü kiminin zorunlu kopuşları olmuştur ana kucağından, baba ocağından. Hep özlem ile anılacak yılları, yolları geride bırakıp bir solukta bitireceğin ve yüzünde sadece izlerinin kalacağı yaşanmışlıklardır seni bekleyen.
Cahit Sıtkı’nın dediği gibi “ateşin yaktığını, suyun boğduğunu” hayat sana öğretir. Çocukluğunda oynadığın taşın bir başka sert olduğunu öğrenirsin. Önceleri sadece haritalarda, hava durumlarında gördüğün yerlerde iliklerine kadar hissettiğin soğuk değil de yalnızlıktır kalabalıklar arasında. Sarılırsın hatırlayabildiklerine “Yeter ki yetim bir çocuk gibi bırakma yüreğimi” dersin ve susarsın.
Eğri büğrü ve dik yollardan yaylaya ot taşıyan kamyonların üzerinde kalmıştır çocukluğun. Fındık bahçesinden kopardığın eşkinlerden yaptığın kılıçlara asılmıştır minik hayallerin. Kimine göre fukara ayakkabısı kimine göre coğrafyanın zorunluluğu cizlavetlerin içine toprak doldurarak oynadığın kamyonculuk günlerin geride kalmıştır artık.
Çocukluğumuzda sahip olmayı bırakın hayalini bile kuramadığımız oyuncaklardan şimdinin çocuklarının o keyfi hiçbir zaman alamayacağını bilmek insanı ayrı bir kahrediyor. Onca para verip aldığın oyuncaklarla birkaç kez oynandıktan sonra bir kenara atıldıklarına mı üzüleceksin yoksa çocukluklarını yaşamadan ergen olduklarına mı?
Hayat su misali akıp gidiyor ve sonuçta herkes kaderini yaşıyor. “Alnıma yazılmış bu kara yazı, kader böyleymiş ağlarım bazı” diye dert yansak da hepsi bizim tercihlerimiz ve imtihanlarımız. Çalışmadığımız yerlerden de soru gelebiliyor inananlar için. İnanmayanlar için ise şimdilik bir sorun yok zaten. “Bu dünyadan fayda yok öteki de şüpheli “diyenlerin sayısı gittikçe artıyor ve dünya yaşanmaz bir yer olmaya doğru hızla gidiyor.
O’nun da Trabzon’dan ilk çıkışının benimki gibi aynı olduğunu öğrendiğimde çoktan gitmişti buralardan. Farklı yıllarda da olsa İstanbul’da Askeri Lise sınavına girmek için baharın son günlerinde Trabzon’dan çıkmıştık yola. O askerliğin kendine uygun bir meslek olmayacağını düşünerek sınavda soruları cevaplamamıştı. Ben ise yoğun sis nedeniyle Heybeliada’ya vapur seferleri iptal edildiğinden sınava girememiştim. Laf aramızda ben de askerliği layıkıyla yapamayacağımdan sonrasını takip etmedim açıkçası çok da üzülmedim. Yapacak bir şey yok, genlerimizde emir- komuta zincirinden kopuk doğmuşuz bir kere ne diyelim.
Ziyaretler dışında dönemeyeceğim ama önünde sonunda annem ile babamın arasındaki mezar yerine defnedileceğim Trabzon’dan ayrılarak okul, iş, eş derken alnımıza yazılmış yazının peşine düştük. Özlem, sıkıntı ve acılarla geçen günlerde “Ah gurbet zalim gurbet ağlatırsın adamı, gözümde yaş kalmadı bıraksana yakamı” serzenişlerimiz olmuştur kimi zaman ama enseyi de inadına karartmamışızdır.
O’da çok sevdiği müziğin peşinde gitarıyla İstanbullara giderek geleneksel kemençe müziğinin dışında başka bir pencere açtı Karadeniz müziğine. Kimileri politik duruşundan kimileri de eski köye yeni müzik yaptığı için sevmedi, sevemedi ama O’nu milyonlar sevdi.
“Dertliyim kederliyim her nedense ağlarım gülmedim bu dünyada hem söyler hem ağlarım” diyerek umursamadan gitarının tellerine bastı kemençe seslerinin eşliğinde.
Üniversiteye giderken yanımda götürdüğüm birkaç özel eşyanın yanı sıra bir de “Efulim” vardı. Başa sarar sarar dinlerdim. Hasretler beni esir aldığında da kalem pil yetiştiremediğim kasetçalarda en çok “Memleketim’i” dinlerdim. “Yine çisil çisil mi yağıyor yağmur Uzun Sokağın taşlarına?
Ganita'nın kayıklarında martılar gizliden gizliye öpüşüyorlar mı?
Deniz kokulu kentimi düşünüyorum Orhan Veli'nin İstanbul'una inat.”
Kasetin kapağındaki balıkçı teknesinde poz vermiş kırmızı gömlekli, kot pantolonlu, beyaz çoraplı uzun ve eğri burunlu Karadeniz delikanlısı kimdi? O, kendimizi tam ifade edemediğimizde sözcülüğümüzü yapardı. İnadımızı, sevgimizi, inceliğimizi, hırçınlığımızı, huysuzluğumuzu, lanetliğimizi en iyi o anlatırdı. Üniversite yıllarımız sadece kuymağı bilen arkadaşlarımıza mora, efulim, ferik, zizil, kukar, çiroz ne manaya geldiğini konu anlatımlı minik dersler vererek geçti.
O’nu en iyi tanıyanlardan Sunay Akın’ın, 1993 de çıkan Efulim kasetinin kapağındaki takdim yazısında belirttiği gibi “Gri denizde yol alan fındık kabuğunun içinden yayılan gitar sesi, budur gibi geliyor bana Volkan Konak’ın müziği. Akdeniz ve Karadeniz sularının kardeşliğinde sürdürüyor yolculuğunu. İroni ve Lirizm’den rüzgâr alıyor yelkenleri. Denizkızlarına âşık olacak kadar deli dolu, pusulası kırık ve seyir defterinin arasında gelincik kurutuyor.”
Çok sevdiği Nazım Hikmet’in dediği gibi hep yaptı. “Dümende ve baş altlarında insanlar vardı ki bunlar uzun eğri burunlu ve konuşmayı şehvetle seven insanlardı ki sırtı lacivert hamsilerin ve mısır ekmeğinin zaferi için hiç kimseden hiçbir şey beklemeksizin bir şarkı söyler gibi ölebilirdiler.”
Memleket, İnsan, doğa sevgisi ile dolu kalbi üzülmemizi istemezdi her ne kadar “Bayramlarda ölümlere üzülüyorum” dese de.
Baba dostu Vural Şahin abimizin davetiyle hayatta iken tanışamadığım “Kuzeyin Oğlunu” güneşli, bulutlu, yağmurlu tam bir Karadeniz havasında ebediyete uğurladık.
Esirgeyen ve bağışlayan Allah’tır. Kimin nereye gideceğini kimse bilemez ve kimse kimseye istikamet çizemez. Hepimizin hataları var, kimin yanlışı yok ki. Vefatından sonra nefret dolu, kirli dillerine şahit olduklarımıza şunu hatırlatmak isterim. Hz. Peygamber (sav) yanından geçen bir cenaze için ayağa kalkmış, orada bulunanların kendisine bunun bir Yahudi cenazesi olduğunu haber vermeleri üzerine, “O da bir insan değil miydi?” buyurmuştur. Cenazeye saygı sünnettir.
Mekânın cennet olsun Kuzeyin Oğlu.