Mektup! Sayın Ahmet Ağaoğlu! Trabzonspor öyle bir noktaya geldi ki artık, “İyi niyetli olduğunuzdan hiç şüphem yok.” diyemeyeceğim. Çünkü ortadan sürekli artan bir yanlışlar silsilesi var artık. Başkan olarak verdiğiniz mücadelenin karşılığını almanız için önce bu yanlışlarınızdan arınmanız gerekiyor. Oysa ortadaki gerçekler ve üzerinde inat ettiğiniz yanlışlar açık açık eleştirilmenizi gerektiriyor. Sadece puan cetvelinden bahsetmiyorum, yönetim içerisindeki tartışmaları bir kenara bırakalım Trabzonspor bu anlayış ve yöntem ile iyi yönetilmiyor. Takım üst üste başarısız sonuçlar alıp, lig ve Avrupa’da hiçbir hedefi kalmadı. Trabzonspor kulübü maddi açıdan nefes alamaz noktaya geldi.

Bordo-Mavili kulübün bir değerleri var. Bu değerleri korumak herkesin, özellikle de yönetenlerin görevidir. 4 yıllık süre içerisinde 43 yabancı oyuncu transfer edildi. Avrupa’nın üç kulvarı kaçtı. “Bu sezon şampiyonluk treni yine beni almadan geçip gidiyor" diyen sayın başkan, hatayı trende mi aramalı yoksa o treni yanlış duraklarda beklediği için kendinde mi? Trabzonspor başkanının bir araya geldiği bazı kişilerle Trabzonspor’un aydınlık ruhu arasındaki çelişkiye bakıyorum aklım almıyor.

Sayın Ahmet Ağaoğlu! Oturduğunuz koltuğun size gösterdiği sadakati, siz de o koltuğa göstermek zorundasınız. Başka şansınız yok. Takım yerle bir olmuş, hala ara transferde oyuncu alma peşinde koşuluyor. Para harcamayı kendi tasarrufunuz sayarken transfer müsrifliğiniz bir felaketti. Bunların temelinde yanlış transferlere ödenen paralar oldu. Ne yazık ki bu konuda kendinizi suçlu hissetmiyorsunuz! Har vurup harman savurganlık nereye kadar!

Sayın Ahmet Ağaoğlu! Yanlışlarda inat etmek başkanlığın kötü tarafını temsil eder. Bunun kanıtı kaybolan değerler, Trabzonspor’un sürüklendiği borç batağı, ilaveten de puan cetvelidir. Bu meseleden çıkan sonuç: Ya en kısa zamanda olağan üstü kongre kararı alınıp, Trabzonspor’un içine düştüğü idari ve ekonomik kaostan kurtulmasına yol açacak anlayışla bordo-mavili ruha sahip ekip oluşturmaktır. Yoksa Allah göstermesin bunun sonu hüsrandır!

GEMİ KARAYA OTURDU

Trabzonsporlular şunu bilecek; önce Şampiyonlar Ligini, sonra UEFA Avrupa Ligini, son olarak da bütün umudumuzu ve hayallerimiz bağladığımız Avrupa Konferans Kupası'nı Abdullah hocanın yanlışları yüzünden kaybedip, Avrupa'ya havlu attık. Bordo-Mavili takım bu üç kulvarda 19 milyon Euro kaybetti. Abdullah hoca GEMİYİ KARAYA OTURDU maalesef! Bu saatten sonra yüzdürmeye çalışsa da yol almaz. Bu kadar yanlış strateji, bu kadar yanlış transfer ve bu kadar yanlış hamleyle, ortaya bir doğru eser zaten çıkmaz. Her işte olduğu gibi, futbolda başarı, bilimselliği zekâyla yoğurup, sahaya yüksek oyun gücü yansıtmaktan geçiyor. Oyun gücünü oluşturup, sahaya yansıtamayınca bireysel yetenekleri çok yüksek transfer ücretleriyle transfer edip, takıma kazanırsan da, onunla da bir yere kadar sonuç alabiliyorsun. Tıpkı geçtiğimiz sezon şampiyon olduğumuz gibi. Rahmetli Ahmet Suat hocanın kasketinde değildi işin iksiri, futbol literatürüne geçen sözündeki felsefi derinlikteydi iksir. "Atanla tutanın iyi olacak" demişti Trabzonspor efsanesinin yaratıcısı. Boşuna mı demişti? İşte aynen geçen sezon şampiyon olduğumuzdaki gibi. "Atan ve tutanımız iyi" olduğu için şampiyon olduk. Ama bu sezon atanımız iki çok önemli golcüye rağmen verim alınamıyor, tutamınız da malum nedenlerden formsuzsa, ne yaparsanız yapın başarı sağlanamıyor! Trabzonspor kadrosunda bir tek Uğurcan Çakır ileride oynamadı. Bir takımda futbolcuların mevkileriyle bu kadar oynanırsa ve futbolcular özgüvenden yoksun bırakılırsa, sonuç da doğal olarak bu oluyor! 

Şimdi tekrar başa dönüp, karaya oturan gemiyi yüzdürmemiz gerekiyorsa, gemiye tüm Trabzonspor camiasının el vermesiyle bu iş başarılabilir. Tabii bu anlayış, olduğu sürece ve hiçbir revizyon yapmadan hiç bir yere varılamaz. Sezon başında Avrupa'da 3 kademeli ve büyük gelir getirici 3 hedefin 3'ünü de kaybettik. Türkiye Süper Ligi şampiyonluğuna da çok erken, sezonun yarışında, mucize olmadığı taktirde veda etmiş olduk. Geriye bir tek Türkiye Kupası kaldı. Bunun dışında başka hiçbir tutar dalı kalmadı Trabzonspor'un.

Asıl mesele de geçen sezon şampiyon olan takımın bütçesi 21.5 milyon Euro iken şampiyon olurken, bu sezon bütçe ikiye katlandı ve maalesef Avrupa’da üç, Türkiye’de iki hedeften uzaklaştık. Elimizde sadece ülkemizdeki iki numaralı kupa hedefi kaldı. Yapılan onca transferlerle bordo- mavili takımın 2022-23 bütçesi 42,5 milyon Euro yükseldi. Abdullah hocanın Basel maçından sonra yaptığı açıklamada, "2,5 yıldır transferler benim isteğim ve bilgim doğrultusunda yapılıyor" demesi ile konu çok farklı bir formata girdi. Şimdi asıl mesele, Abdullah hocaya büyük imkanlar sunulmasına rağmen, karaya oturan Trabzonspor gemisi nasıl yüzdürülür. Önce safraları atarsın gemi hafifler. Sonra da yürütülmek için diğer gerek şartları yetine getirirsin. Trabzonspor'un safraları da maliyeti yüksek oyunculardır! Bunların hepsinin bonservis bedeli var. Ama "zararın neresinden dönersen kardır" özdeyişi ile hareket edip, sezon sonunda bu futbolculardan kurtulmak gerekir. Ondan sonra da Trabzonspor'u Trabzonspor yapan kaynağa, altyapıya dönüp, oradan yeni cevherler çıkarmaktır yeni hedef. Trabzonspor 'un başarılı olması isteniyorsa, Trabzonspor formasını sırtına giydi mi, büyük heyecan duyacak, gücünü ve terini son damlasına kadar sahada akıtacak öz evlatlarına ihtiyacı vardır. Gerisi bu borç yüküyle giderse, kulübün kapısına kilit vurmaktır!

TRANSFER Mİ?

Maxi Gomez, Trezeguet, Eren Elmalı, Doğucan, Enis Bardhi, Umut Bozok, Marc Bartra, Lahtimi, Yusuf Yazıcı, Naci Ünüvar, Larsen, Gbamin ve son olarak Lazar Markoviç… Sanıyorum şu listeyi şampiyon takım süzgecinden geçirdiğimizde 2-3 oyuncu hariç hepsinin döküleceği herkesin malumudur. Bir, önceki sezonun şampiyonu olan takıma transfer edilen oyuncular bu kalibrede olmamalıydılar, kaldı ki şampiyon olunduğu için de kasaya hatırı sayılır bir para girmişti. Maxi Gomez ve Bartra herkesin bildiği oyuncular, tartışmaya gerek bile yok, bu iki oyuncuda riske girilir fakat diğer oyuncular kimin yada kimlerin süzgecinden geçtiler de transfer edildiler diye sormak lazım..?? Kurulan izleme ve transfer komiteleri böyle transferler yapacaklarsa ne gerek var onca mesaiye..?? Bu transferler meşhur internet sitelerine bakılarak da gayet rahat yapılabilirdi, bunun için komitelere gerek mi var? Transferde izleme komitesi ne kadar dikkate alınıyor? Dikkate alınıyorsa (ki hiç sanmıyorum) bu oyuncuları öneren izleme komitesinin tartışılma zamanı gelmedi mi? İşini düzgün yapan elin oğlu geliyor İstanbulspor’dan Zeki Çelik’i alıp, banko oynatıp Fransa Lig 1‘de şampiyon oluyor, sonrasında da aldığının 15 katına Roma’ya satıyor.. Zeki’yi İstanbulspor’da oynarken kim kaç kere ve nasıl izledi. Lille teknik ekibine önerildiğinde teknik ekip veya yönetim izleme komitesine “Nous avons beaucoup de joueurs comme lui dans notre infrastructure” demiş midir..??… İşte scout biriminin amacı budur… İzleme ve scouting işi bambaşka bir iştir. Bir kulübün en önemli birimidir aslında.. Bilinen oyuncuları herkes transfer eder, önemli olan göz önünde olmayan, kimsenin bilmediği, alındığında “Bu da nerden çıktı” denilen ve transfer edildiğinde takıma direkt katkı sağlayacak oyuncuları alabilmektir yoksa ligde baş altı takımlarından 2-3 oyuncu,2-3 tane gurbetçi, aralarına da 2-3 tane emekliliği gelmiş yabancı oyuncu, üzerine 2 tane de menajer yumurtlaması oyuncu aldınmıydı tamamdır, transfer işi bitmiştir…

Erman Toroğlu önermeseydi Şota ve Arçil’i yine izlerdik belki ama televizyondan izlerdik. Erman Toroğlu kim? Hakem… Hafta sonları Trabzon’dan birçok hakem ve her ilde ya Teknik Direktörlük yapan ya da yardımcı antrenörlük yapan o kadar kardeşimiz Türkiye genelinde maç yönetmeye gidiyorlar, hakemlerden ve hocalardan bu anlamda destek alınabilir. Bu ve bunun gibi bir çok yöntemle yetenekli ve fiyatı uygun oyuncular takıma katılabilir.. Ama Trabzonspor’un içerisinde bulunan Scout ekibi veya başkan herkesten bu işi daha iyi biliyorlar. Başkasının önerdiği oyunculara burun kıvırıyorlar. Sonra aldıkları oyuncular ellerinde patlıyor. Şampiyon olan takıma 10 oyuncu alacağına şampiyonlukta direkt katkısı olan sağlam bir Hamşik gibi 2 oyuncu al, kadron 30 kişi olacağına 22 kişi olsun, gerisini altyapıdan tamamlarsın… Önünde böyle bir örnek varken ve bu yöntem seni başarıya ulaştırmışken senin ne işin var onunla bununla… Trabzonspor İstanbul’la yarışacaksa önce tavizsiz bir şekilde izleme ve transfere yönelik sistemini kuracak, buna mecbur. Bu sistemin çarklarını eksiksiz döndürecek formülde belli..

ÖZTÜRK ÖĞRENCİLERİ SEVİNDİRMEYE DEVAM EDİYOR

Trabzonspor Başkanı Ahmet Ağaoğlu’nun başlattığı 'Trabzonspor Forma Challenge Kampanyası' ile birlikte toplam 1061 tane forma alan Trabzonspor Yönetim Kurulu üyesi, 1461 Soğukspor Başkanı ve iş insanı Coşkun Öztürk öğrencileri sevindirmeye devam ediyor. Aldığı formaları okullara dağıttıran iş insanı Öztürk, yeğeni Ahmet Sefa’nın okuduğu Kanunu Anadolu Lisesi 9 C sınıfındaki tüm öğrencilere forma hediye etti. Bordo-Mavili formaları arkadaşlarına dağıtan Ahmet Sefa Öztürk “Tüm arkadaşlarım adına amcam Coşkun Öztürk’e çok teşekkür ediyoruz. Ben ve sınıf arkadaşlarıma güzel bir sürpriz yaptı. Şampiyon Trabzonspor formasını ömür boyu saklayacağız” dedi.

Trabzonspor’un uzun bir aradan sonra şampiyon olmasından çok mutlu olduklarını ve yapılan şampiyonluk kutlamalarının tüm arkadaşlarında ve taraftarlarla uzun yıllar unutamayacakları anılar biriktirdiğini kaydeden Ahmet Safa Öztürk, “Trabzonspor’un en son 1984 yılındaki şampiyonluğunu yaşayan babam Mustafa Öztürk bize her zaman bu şampiyonluğu anlatırdı. Yapılan kutlamaları, sevinçlerini anlatırdı. O zamanları anlatırken gözlerinin içi gülerdi. Biz tabi hiç şampiyonluk görmediğimiz için babamın anlattıkları bize biraz absürt gelirdi. Ne zaman ki geçen yıl şampiyon olduk ve o muhteşem kutlamaları gördük babama hak verdim. Trabzonspor gerçekten bir yaşam, kültür ve bir devrimdir. O’nu yaşatanlara ve yaşatacaklara selam olsun ”ifadelerine yer verdi Trabzonspor’un efsanevi kaptanı rahmetli Dozer Cemil "Ben çok şampiyonluk gördüm ama habu yaylaların karı erimeden gelen şampiyonluğu hiç görmedim" demişti.38 yıl sonra Trabzonspor’a gönül veren gençlerin tutkusu büyük Trabzonspor’un formasıyla şampiyonluğu görmenin onur ve gururunu yaşıyorlar. (Efe Kaan ÖZTÜRK)

ARABAM YORGUN YÜKSEK YERE ÇIKAMAZ!

Geçenlerde Ergun Reis ile Kamış Orhan İncirlik mahallesindeki berber Tamer’in kuaför salonunda buluştular. İkisi de nüktedan şahsiyet olunca sohbetlerine de doyum olmaz. Kamış Orhan bir yandan berber Tamer’e traşını olurken bir yandan da sohbete neşe katmak için kısa fıkralar anlatıyor. Bir ara Kamış Orhan Ergun Reis'e dönerek, “Reis,Pimoş Sali’nin misafiri ile yaşadığı anıyı bir anlatır mısın” diyerek, Ergun Reis, işte ondan sonra, Pimoş Sali ve İstanbul’dan gelen misafirleri arasında köyü bir sohbet başladı. Pimoş Sali yıllarca Trabzon limanında çalıştıktan sonra tayinini İstanbul’a aldırmış, orada da uzun süre çalışmıştı. Yıllarca Eminönü'nü iskelesinin kahrını çeken Pişmiş Salih, oradan emekli oldu. Emekli olduktan sonra memleketi Trabzon'a dönen Pimoş Sali, baba mesleği balıkçılığı da bırakmadı. Kendine has kayığı ile birlikte barbon yakalamak için uzatmaya veya mezgit tutmak için saçma atmaya balığa çıkmayı hiç ihmal etmedi. Boş zamanlarında Faroz liman içerisinde yer alan Su Kooperatifine takılan Pimoş Sali'nin yanına İstanbul’dan arkadaşı çıkıp gelir. Bu arkadaşı uzun yol gemi kaptanı Aslan’dır. Pimoş Sali ile Aslan aralarındaki eski dostluklarını liman içindeki kooperatif lokalinde sohbet ederek tazelemenin hazzını yaşarlar. Bu esnada gemi kaptanı Aslan Bey Pimoş Sali'ye, "Yahu Pimoş, arabanla şöyle bir Zigana dağı yapalım, ne dersin" sözü üzerine, Pimoş Sali, "Benim arabam çok yorgun yükseklere çıkamaz" deyince, berberde buranda kahkaha patlar. Onun için bir başkadır, Faroz mahallesindeki kahvehane ile incirlik mahallesinde berber Temel'in yeri.

ESKİ CAMLAR BARDAK OLDU!

Bir zamanlar Yavuz Selim sahası vardı. Herkesin uğrak yeri idi. Şehrin içinde ve bir kent ve spor kültürü barınıyordu. Burası sosyalleşme alanıydı. İsteyen köfte ekmek alır, dileyen simitle çay keyfi yapardı. Bir yandan da insanların birbiriyle sohbet ve zaman geçirme alanıydı. Yedisinden 70'ine her yaştan insanın uğrak yeri ve özellikle de futbol zevkini yattıkları bir toplanma yeriydi adeta. Sabah 09.00'dan akşam 17.00'a kadar futbol ya da spor salonunda diğer branşlarda müsabakalar yapılırdı. Yavuz Selim'in üç bir tarafı seyirci ile dolardı. Ben Yavuz Selim'in yağmurunda, çamurunda, karında, soğuğunda büyüdüm, gazeteciliği de burada hem yaptım, hem de öğrendim. Bu anlamda da Yavuz Selim, sadece bir futbol sahası değil, adeta bir okuldu. Yıllar önce Yavuz Selim'in çok önemli simge ismi olan Şerif Kunt hocam, Zaferspor'un hem kurucusu hem başkanı, hem teknik direktörü, hem malzemecisi hem de sporcusu idi. O yıllarda Şerif hoca bizi balık ekşili ve patates haşlamasına çağırır, bizzat kendisi yapar, bizi ağırlardı. Öğle vakti gazeteci arkadaşlarımızla Şerif Kunt hocamızın soyunma odasında gider, burada bir tepsi ekşili ile bize adeta ziyafet çekerdi. O muhteşem günler bir daha geri gelmez şekilde Yavuz Selim'i yıktı talan ettiler. Üstelik de yapacakları Millet Parkı içimde Yavuz Selim'i koruyacaklarını söz vermelerine rağmen yerle bir ettiler!

Kentin hafızasını yok ettiler. Peki, bunu yaptılar da ne oldu? Başları arş-ı ala'ya mı değdi? Yavuz Selim’i yıkıp talan edenlerin ve söz vermelerine rağmen Millet Bahçesi içinde stadyumu koyamayanların hiç mi vicdanları sızlamadı? Gerçi benimkisi de soru mu ki? Vicdanı olmayanlara ben "vicdanınız sızlamadı mı?" diye soruyorum! Bugün insan o günleri yad ettiğinde, insanın içine bir hüzün çöküyor! Onun için buna kim karar verdiyse ve kim uygulamadan geri durmadıysa, yazıklar olsun! Ve o yıllara selam olsun Kimler yoktu ki Ben, Şerif Kunt, Ahmet Külekçi, Ergin Zihni, Cemil Canalioğlu, Serdal Şahin, Murat Alhan ve Ali Öztürk. Kentler de tıpkı insanlar gibidir. Bir geçmişi vardır ve o geçmişle anı yaşar ve kendini geleceğe taşır. Ve insanlar o geçmişi yad eder, o geçmişle yaşar. Trabzon'un geçmişini, bugününü ve geleceğini yıkıp talan edenlere yazıklar olsun..