Yıl 1945…

Almanya savaştan çıktı, atom bombalarıyla haritadan silinen Japonya yerle bir olmuş, Kore ve Çin sıfırdan yeniden hayata başlamış.

Öylesine mücadele vermişler ki, gece gündüz demeden çalışmışlar, çalışmışlar, üretmişler.

Ve bugün dünyada söz sahibi olan dünyaya yön veren ülkeler haline geldiler.

Yoktan var oldular ve dünyanın süper gücü haline gelmişler.

Peki ya biz

Onlar enkazdan teknoloji devleri çıkarırken, biz ise saatlerce hatta günlerce futbol pozisyonlarını tartıştık durduk.

Bu ülkeler çalışarak, üreterek ekonomilerini büyütürken ve bugün dünyanın sanayisi gelişmiş en güçlü ülkeler haline gelmiş, biz ise sosyal medyada televizyonlarda gündem kovalamaktan, Esra Erol’u izlemekten, Müge Anlı’ya kapanaraktan, dedikodu programlarıyla geçirdik bunca yıllarımızı.

Fuzuli konularla meşgul kaldık hep.

Onlar bilim sanat ve teknolojiye yatırım yaparken biz ise para vererek finanse ettiğimiz dijital platformlardaki kurgulanmış dizilerle, filmlerle uyuşturulduk, uyutulduk.

Almanya, Japonya, Kore ve Çin savaşlarla, yıkımlarla, yokluklarla mücadele ederek bugün sanayinin devleri, teknolojinin öncüleri ekonominin güç merkezleri olurken ya biz.

Evet, peki ya biz;

Gündemi sahte kavgalarla dolduran sahte tartışma programlarını izliyoruz.

Fenomen olmak için her türlü maskaralığı yapıyoruz.

Dizilere gömülüp başkalarının kurguladığı hayata hayran bırakılıyoruz.

Magazin programlarında kim kiminle ne halt yediğini, nasıl yaşadığını üç beş kişinin lüks hayatının nasıl geçtiğini merak edip hatta imrenip saçma sapar düşüncelere kapılıp kayıyoruz.

Dünya hayatı sanki onların etrafında dönüyormuş gibi,

Hayat onlarınmış gibi,

Tüm dünyanın zevk-i sefa içerisinde yaşadığını sanıyormuş gibi.

Sosyal medyada saatlerimizi harcayıp gereksiz akımlara kapılıyoruz.

Bizi ayrıştıran, kutuplaştıran gündemlerin içinde kayboluyoruz maalesef.

Biz böyle dünyaya gereksiz laylaylom bir pencereden bakarken Almanya, Japonya, Kore ve Çin yani yerle bir olan, savaşlardan çıkan, taş üstüne taş kalmayan bu ülke insanları çalışıyor, üretiyor bir araya geliyor, gelişmeye ve büyümeye devam ediyor.

Tarih zorluklar karşısında direnen ve üretenlerin yükseldiğini gösteriyor.

Almanya, Japonya, Kore ve Çin enkazdan medeniyetler kurarken biz tüketerek, tartışarak ve oyalanarak zamanımızı geçirdik hep.

O zaman aklımızı başımıza toplamalıyız.

Sadece iktidarların yaptıklarıyla yetinmeyip sürekli çalışıp ve üretmeliyiz.

Elbette son çeyrek asırda Türkiye’nin dünyada söz sahibi olan ülkeler arasına girdiğini hem güçlenen ekonomisiyle hem de milli savunma sanayinde yaptığı büyük atılımlarla görebiliyoruz ama vatandaş olarak daha çok çalışmalı, daha çok üretmeliyiz.

Ders açık, 

Gelecek; harekete geçenlerin olacak.

Ya inşa edenlerden olacağız ya da izleyip kaybolanlardan.

O zaman ülke olarak silkelenip ayağa kalkmalıyız.