OKUMAK! İnsanın meşgul olabileceği en kolay iş, ancak arzulayabileceği zor bir his. Bu nedenledir ki, bu eylemin işlerlik kazanabilmesi için içimizdeki okuma karşıtlığını ortadan kaldırmak gerekir. Kolay bir iş değildir bu. Abartılı sayılmazsa insanın kendi kendini kontrol edebilmesi dünyanın en zor eylemlerinden birisidir. Buna en güzel örnek “Bakırköy Akıl ve Ruh Sağlığı Hastanesi”nin önündeki Rodin’e ait Düşünen Adam Heykeli olmalı. Çünkü bilge Descartes'ın «Düşünüyorum, öyleyse varım», önermesi gerçek yaşam içerisinde var olmaya işaret etmiştir. Descartes, burada varlık için en gerekli olan unsurun düşünmek olduğunu öne sürmüştür.
Bunlar okumamak adına bir gerekçe olarak algılanmamalı. Çünkü altı yaşından beri alfabenin harfleri ile sarmaş dolaşım. Harfler yaşantımı sağlayan kan hücrelerim kadar yaşantımda önemlidir. Mübalağasız her gün beş- altı saatten fazla ya okur ya yazarım. Eskittiğim bilgisayar yediyi geçmiştir. Makinede olsa bu zulme dayanamıyor demektir. Ha keza gözlerim. Durmadan cilalanmak ister. Üzerlerini örtmeye çalışan puslu örtüyü çöreklenmeden bertaraf etmek için gece gündüz sızlayıp durur. Hatırlatır bana Hallâc-ı Mansurun dara çekilmesi, İmadeddin Nesimi’nin “en-el Hâk” deyişini.
Bu bir eğitim ya da yazgı meselesi mi? Yoksa içimize çöreklenmiş bahane üretme alışkanlığımızın dayanılmaz bir hafifliği mi karar vermekte zorlanıyorum. Gelişmiş ülkelerdeki kitap dostluğu, okuma alışkanlığını gördükçe içim sıkılıyor. Telefon ile oyalanma alışkanlığım yoktur. Ancak toplu taşıma araçlarında, parklarda kısacası sosyal yaşantımızda ömür bitirdiğimiz alanlarda mostralık bir kitap okuyan ile karşılaşıyor muyuz. Ben görmüyorum, gözlerim kataraktan perdahlanmamış ise. Bazen de Sebbek suyu misali gözlerim yaş ile dolar.
Şehrimizde bir bir kitapçılar, matbaalar kapanıyor. Nedenini düşünen var mı? Mesele sadece ekonomik boyut ile mi alakalı? Bunun gibi pek çok soru yanıt bekliyor. Okumuyoruz amma, akıl yürütmediğimiz hiçbir konu yok. Tanrı tarafından doğuştan hikmetli mi yaratılmışız ne?! Gezip görmüyoruz, okumuyoruz ancak her şeyi biliyoruz. Gelişmiş ülkeler sanki tüm sorunlarını halletmişler de sadece eksikleri kitap okumak kalmışçasına herkes bir şeyler okuyor. Bizlerde ise tam tersi herkes telefonlarıyla meşgul. Metropol şehirlerde de durum farklı değil. Çocuklarımıza binlerce liralık telefon almak için her türlü desteği veriyoruz amma onun ufkunu, düşünce dünyasının üzerindeki kara perdeyi kaldırmak adına bir fedakârlık yapmıyoruz. Telefon mu kullanmayacağız? Hayır!.. Elbette kullanacağız. Ancak zihinsel ve düşünsel zenginlik alanımızı genişletmek adına telefon adlanan sihirli makinelerin makûmiyetine teslim olmayacağız. En azından her gün birkaç yaprak bir şeyler okumalıyız. Aksi halde fazla konuşmamaya dikkat edeceğiz. Bunu beceremiyorsak en azından Rodin ve Descartes’ten özür dilemeliyiz.