Kıskanmakta haksız mıyız? Metro, tramvay, füniküler ve banliyö sistemleri… Siyasette, sporda ve ticarette söz sahibi olmamıza rağmen… Yabancısıyız bu sözcüklerin… Ne şehrimizde var ne de komşumuzda…
“Yüksek Hızlı Tren de neyin nesiymiş?”
“Bize hafifi, yavaşı da yetermiş” dediğimiz anda…
Trabzon Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Ahmet Metin Genç, beklenen müjdeyi verdi.
“2026 yatırım programına dahil edildik.”
32 km’lik bir hat…
Akçaabat – Yomra…
Sağında ve solunda iki büyük ilçe arasında…
***
Çok çok geciktiğimizi yüksek sesle dile getirsek de bu güzel haberle kısa kısa mutluluklar da yaşadık. Modern kentlerde olan bir şey, tren; yüksek hızlısı olmasa bile Trabzon için ciddi ciddi masaya yatırılmış, proje tanıtım toplantısı bile yapılmıştı.
Şimdi burada mızıkçılık yapmanın sırası değil ama iki elimiz de yüz yıldır Trabzon’dan seçilip Ankara’ya gidenlerin yakasında…
“Başkalarına var da bize niye yok?”
“Doğu Karadeniz üvey evlat mı?”
***
Trabzon – İstanbul seferini yapan uçağımız…
Hava şartları yüzünden önce Çorlu’ya, ardından da Bursa Yenişehir’e yönlendirilince…
Yakıt alımı filan derken dönüş yolculuğumuz için karar vermiştim bile…
Benimkisi bir tür totem işte, “bundan sonra otobüs” demiştim.
Eski günlerdeki gibi boş koltuk yok.
Yaklaşık on yedi saatlik bir yolculuğu bilenler bilir.
Otobüslere ilginin her geçen gün arttığı da dikkate alınırsa…
Karayoluna iyice yüklendiğimizin resmidir çünkü ne gemi var ne de tren!
***
Bugün 19 Nisan…
Amerikan Bağımsızlık Savaşının başladığı gün…
Aradan tamı tamına 250 yıl geçmiş.
Fransa ve İspanya’nın desteği olmasaydı ABD’yi hiç kimse rüyasında bile göremezdi.
Şimdi bu 250 yıllık ülke, dünyanın tozunu atıyor.
2500 yıllıkların esamesi bile okunmuyor!
İnsanlığın tek tesellisi hiçbir uygarlığın sonsuza dek hükümran olmaması…
Bekleyip görmekten başka çaremiz de yok çünkü.
***
Bazı köşe yazıları böyle doğuyor.
ABD Bağımsızlık Savaşını yazmak istemiştim aslında.
Başladım fakat aklımda fikrimde “Trabzon’a tren” olunca onca çalışma güme gitti.
Köşe yazılarımı hatırladım, izlediğim toplantıları…
Yolda izde heyecanla sürdürdüğümüz konuşmaları…
Şehir efsanesi haline gelen hikâyeleri…
İşte tam ümidimizi kestiğimiz sırada bir teselli ikramiyesi…
“Hafif Raylı Projesi…”
***
Bizim neslin çoğu demiryolu hasretiyle gitti.
Çocuk olduk, resim defterimizde tren yok.
Türküler ve diziler de olmasa umurumuzda mı dünya?
13 Ocak 2024’te “Trabzon’dan Tren Geçse” adlı yazımı şöyle bitirmişim:
“Bu kıyılardan tren geçerse sınıfı geçeriz. O gün bizim için bayramdır. Her kimin imzası varsa bu hizmetin altında başımızın tacıdır, bu kadar net. Yoksa çok daha otobüs, minibüs bekleriz duraklarda.”