TÜRK FUTBOLUNDA KARA GECE:1995-96 İLE 2010-11 SEZONU VE KARANLIKTA KALAN ŞAMPİYONLUKLAR

Türk futbol tarihinin en tartışmalı ve en karanlık gecelerinden biri, 1995-96 sezonunda Trabzonspor’un elinden alınan şampiyonluktu sezon Trabzonspor ligin en iyi futbolunu oynayan, şampiyonluğu sonuna kadar hak eden takım olarak öne çıkmıştı. Ancak sahada verilen emek, masa başında ve hakem hatalarıyla gölgelenerek Türk futbol tarihin en büyük adaletsizliklerinden biri yaşandı. Dönemin Fenerbahçe Başkanı Ali Şen’in “Bir taş attım, şampiyonluk geldi” sözleri bu sürecin perde arkasını açıkça gözler önüne sermektedir. Ali Şen’in bu açıklaması bir gaf ya da anlık bir dil sürçmesi değil, aksine organize bir sürecin dışa vurumuydu... Trabzonspor’un Fenerbahçe’ye 2-1 kaybettiği ve şampiyonluk yarışının seyrini değiştiren maçta hakem Metin Tokat’ın Trabzonspor aleyhine uydurduğu faul, futbol tarihine kara bir leke olarak yazılmıştır. Ancak bu adaletsizliğin tek sorumlusu Metin Tokat ya da Ali Şen değildi… O yıllarda sahada yer alan bazı futbolcular da bu düzene sessiz kalarak ya da aktif olarak katkı sunarak tarihin yanlış tarafında yer aldılar. O dönemin Fenerbahçeli oyuncularından Aykut Kocaman ve futbolu bıraktıktan sonra, yorumculuk yapan Rıdvan Dilmen gibi isimler de bu sürecin birer parçası oldular.

Aykut Kocaman o sezon Fenerbahçe’nin forvet hattında yer alıyordu ve Trabzonspor maçında sahadaydı. O gün sahada yaşananları en iyi bilenlerden biriydi. Ancak yıllar içinde hiçbir zaman o maçta ve o sezonda yaşanan haksızlıklara dair bir özeleştiri yapmadı. Fenerbahçe’nin lehine olan adaletsizliklere dair bir yorumda bulunmadı. Başka kulüplerde teknik direktörlük yaparken de konuş-a-madı, sessiz kalarak bu düzene ortak oldu. Rıdvan Dilmen ise futbolculuk sonrası dönemde spor yorumculuğuna başladı ve özellikle 2010’lu yıllarda medya gücünü kullanarak Fenerbahçe’nin çıkarlarını koruyan bir pozisyonda yer aldı. Hakem hataları federasyon kararları ve saha içi adaletsizlikler söz konusu olduğunda Fenerbahçe lehine olanları küçümseyip, rakip takımları haksız yere eleştirdi.1995-96 sezonunda Trabzonspor’a yapılan haksızlıkları yıllar boyunca göz ardı etti ve bu konuda konuşmaktan kaçındı. Bilindiği üzere resmi olarak hiçbir görevi olmamasına rağmen 2010-2011 sezonunun baş aktörlerindendi… Türk futbolunda adaletin sağlanması için geçmişle yüzleşmek, hataları kabul etmek ve adil bir futbol ortamı oluşturmak gerekiyor. Ancak geçmişin karanlık sayfalarında yer alanlar hâlâ sessizliklerini koruyarak bu düzenin devam etmesine katkı sağlıyorlar.1995-96 ve 2010-2011 sezonlarında Trabzonspor’un elinden alınan şampiyonluklar sadece bir kulübün değil, futbolun ve adaletin kaybettiği bir sezonlar olmalarının yanında Türk futbolunun köküne konulan bomba niteliğindeydi. Tüm bunlar olurken herkes sustu, herkes kafasını kuma gömdü ve sonunda o bomba patladı… Bugün hala futbolun içinde olanlar ve geçmişte bu süreçlerin bir parçası olanlar en azından vicdanlarını rahatlatmak ve Türk futbolunu kurtarmak adına gerçekleri dile getirmeli ve adaleti savunmalıdır. Bir kez olsun doğruyu söylemeliler çünkü haksızlık karşısında sessiz kalmak o haksızlığın bir parçası olmaktır.

LOBİN GÜÇLÜ İSE SIRTIN ASLA YERE GELMEZ!

Eyüpspor maçının öncesi hakemler ile seremonide sahaya çıkacak çocuklardan biri orta hakem Mehmet Türkmen'e, "Adaletli olsun" diye haykırdı. Sırtlarında bordo-mavili formaları geçiren belki de geleceğin futbolcuları arasında yer alan yaşları 10 veya 12 olan bu çocuklarımızın hakemlere "adaletli olsun" diyorsa, tuz kokmuş demektir! Bu ifade aslında adaletsizliğe haykırışın bir çocuğun bünyesinde vücut bulmuş halidir. Ve Türk futbolunda hakemlerin ne kadar adaletsiz olduklarının çocuklara kadar yansımasının fotoğrafıdır.

Bu yaşanan olaylar beni 47 yıl öncesine getirdi. Yıl 1978 Trabzonspor deplasmanda Eskişehirspor ile oynuyor. Sahada tam bir hakem faciası var. Trabzonspor 1978 futbol sezonunda şampiyonluğa oynuyor. Ve maalesef Eskişehirspor'a 1-0 yeniliyoruz. Hakem Nihat Özbirgül haksızlık yapıyor. Ayrıca Ali Kemal Denizci’yi dışarı atmak içinde üzerine oynuyor. Ali Kemal Denizci de kendisine itiraz ediyor. Hakem Özbirgül, "Atacağım seni dışarı" diyor. Devre arası soyunma odasına gidiliyor. Teknik Direktör rahmetli Ahmet Suat Özyazıcı, Ali Kemal'e, "Alayım seni dışarı, hakem sana kafayı taktı, atacak seni dışarı. Bu maçta mağlup olsak da önemi yok, gelecek hafta önemli Fenerbahçe maçımız var. Dışarı atılmanı istemiyorum. Bu maçı kaybedelim bana Fener maçında lazımsın" diyor. Ali Kemal Denizci de "Bir şey olmaz hocam oynayacağım” diyor. Sahaya çıkıyor Trabzonspor, hakem yine yanlış kararlar vermeye devam ediyor. Ali Kemal Denizci ise Kadir Özcan ile hakeme itirazlarını sürdürüyor. Orta hakem Özbirgül hem Ali Kemal Denizciyi hem de Kadir Özcan'ı dışarı atar. Ali Kemal Denizci soyunma odasına gittiğinde arkasından rahmetli Kadir Özcan’da soyunma odasına gelmiş. "Ali Kemal Denizci arkadaşı Kadir Özcan’a maç bitti mi" diye sorunca rahmetli de "yok beni de attı" cevabi vermiş. Ali Kemal Denizci’ye 3 maç, Kadir Özcan'a ise 5 maç ceza veriliyor. O yıllarda Trabzonspor'un lobisi çok kuvvetli idi ve bastırıyor. Ali Kemal Denizci’nin cezası kalkıyor ve Fenerbahçe maçında oynuyor. Ama Kadir Özcan oynayamıyor. O yıllarda Trabzonspor’un her şeyi olan rahmetli İbrahim Cevahir maçtan sonra hakeme bir söz söylüyor. O hakem de bir daha Trabzonspor maçlarında düdük çalamıyor. Bu işler bağırmakla, çağırmakla konuşmakla veya Trabzonspor'un hakkını yedirmeyiz demekle olmuyor. Demek ’ki Trabzonspor’un haklarını savunacak İbrahim Cevahir gibi bir değerler olmalı ki, bugünkü haksızlıklara uğramasın, hakem hatalarının kurbanı olmasın. Onun için lobin güçlü olursa sırtın asla yere gelmez.

FUTBOL SEKTÖRÜ VE ÜÇ MAYMUNU OYNAMAK

Sidde siddiyn sene önce Birinci Türkiye ligi adı altında organize edilen Türk futbolu, geçen 66 (Altmışaltı) yıla rağmen, 66 (Altmışaltı) metre ilerleyememiştir. Daha doğrusu ilerletilmemiştir. Bunun birinci sorumlusu devleti yönetenlerdir. 1980’li yıllara kadar TRT Kurumu, yazılı basın,1980’li yılların başından itibaren de görsel basın, dijital ve iletişim teknolojisinin de devreye girmesiyle, üç takımın ekseninde döndürülen bir FIRILDAK halini almıştır. Diyebilirler ki; Avrupa’da öyle, evet ora dada zirvede 2-3 takım vardır. Lakin futbol kalitesi bizim çok üstümüzdedir.

Şöyle ki, Championship, Serie 2, Bundesliga 2, bizim SÜPPEEEER ligimizden kat kat kalitelidir ve ülkemizde izlenmektedirler. Bu ülkenin siyasi figürleri (C.Bşk-Başbakan ve Bakanlar dahil) Basın ve Medyanın önünde tarafları sorulduğu zaman (Trabzonsporlular hariç) efendim Ben O şehirdenim ama FB-GS-BJK taraftarıyım. Okumuş, akademik eğitim almış, devlet görevlisi olmuş şahısların bile, TARAF olmanın kıstaslarını bilmediği bir ülkede, sporda hele hele büyük bir SEKTÖR olmuş futbolda HAK ve ADALETİ nasıl tesis edeceksin. Kimse bizim babamızın oğlu değil. Devlet Futbolun ÖZERK yapısını gözden geçirmelidir. Tüm sosyal medya, Yazılı ve Görsel ve de dijital bütün iletişim alanlarında Bu ÜÇ MAYMUN hegemonyasını ve onların çığırtkanlığını sonlandıracak, bu ÜÇ MAYMUNUN kurul ve genel kurullarında üye olmuş veya faaliyet göstermişlere, ÜÇ MAYMUNUN dışında faaliyet hakkı tanımayacak. Kısacası Sadece kendi nefsi emarelerinin yerine gelmesini HAK ve ADALETİN TECELLİSİ SANAN BU GÜRUH’tan Futbolu kurtarmak DEVLETİMİZİN ASLI GÖREVİDİR. TOPUGÖRSE KARPUZ SANAN ADAMLARIN. KIÇI KEMRELİ AVRUPALI KARŞISINDA BİZİ KÜÇÜK DÜŞÜRMEK. HADDİ DEĞİLDİR. (Konuk Yazar: Yaver ŞAHİN)

TÜRKİYE’NİN BİR NUMARASI UĞURCAN ÇAKIR

Türkiye’nin son yıllardaki en formda kalecisi şüphesiz ki Uğurcan Çakır. Trabzonspor’a çıktığı günden bu yana gösterdiği olağanüstü performansla adından sıkça söz ettiren kaptan Uğurcan her geçen yıl daha da iyiye gidiyor. Yaptığı kritik kurtarışlarla rakiplerin korkulu rüyası haline gelirken, her maçı adeta bir "düşman çatlatma" gösterisine dönüştürüyor.

Uğurcan, son yıllarda Türkiye liglerinde yetişen kaleciler arasında zirveye çıkmayı başarmış nadir isimlerden biri. Özellikle 4 karşılaşmada kalesini gole kapatarak bu başarısını somut hale getiren milli kaleci, Eyüpspor maçında 15 kurtarış yaparak tüm futbolseverlere ne kadar büyük bir yetenek olduğunu bir kez daha gösterdi.

Onun kalecilik yetenekleri sadece fiziksel değil, aynı zamanda mental olarak da zirveye ulaşmış durumda. Rakipler ne kadar baskı kurarsa kursun, Uğurcan her zaman sakin kalıp, en zorlu topları bile çıkarabiliyor. Türkiye’nin bir numaralı kalecisi olarak adını tarihe altın harflerle yazdıran Uğurcan, her maçta biraz daha büyüyen bir efsane olma yolunda ilerliyor. Uğurcan Çakır’ın performansı, Türk futbolunun kalecilik anlamındaki en büyük kazançlarından biri. Hem kulüp hem de milli takımda gösterdiği başarılarla, onun bu başarısı, Türk futbolunun geleceği için umut verici bir ışık yakıyor.

TRABZONSPOR EFSANELERİ

Şamil Ekinci, Mehmet Ali Yılmaz, Ahmet Suat Özyazıcı, Özkan Sümer, Kenan İskender, Hikmet Onur, Hayrettin Hacısalihoğlu, Ali Kemal Denizci, Dobi Hasan, Hami Mandıralı, Şota Arvaladze… Sayıları sayfalara sığmaz efsanelerimizin.. Şanlı Trabzonspor tarihine bakıldığında onlarca ismin kulübümüze emeği geçmiştir. Trabzonspor bugün bir marka ise onların emekleri vardır. Dramatikleştirerek anlatıldığı kadar olmasa da zaman zaman yokluklar içinde vermişler bu onurlu mücadeleyi ve başarmışlar.

Küçücük bir şehirden gerçek bir efsane ortaya çıkarmışlar. Kulüp bugün 2 bin liraya bir forma satabiliyorsa bunun başlıca sebebi o efsane isimlerin verdikleri mücadelelerdir. Hepsine saygı duyuyor, önlerinde eğiliyoruz. Gerçekten hakları ödenmez. Milyon dolarların havada uçuştuğu bugünkü ortamda kulübün bu efsanelere sahip çıkması, onurlandırması gerekiyor. Sadece onları değil, belki ailelerini bile.. Şampiyonluk yaşayan, yaşatan oyuncu bugün zor durumdaysa veya şampiyonluk yaşayan-yaşatan hocanın oğlu-torunu maraton tribünde maç izliyorsa veya kale arkası tribünü için sıraya giriyorsa bu durum içimizi burkar.. Bize yakışmaz. Bu destekler her zaman yapılıyor ama gözden kaçanlarda muhakkak oluyor veya ilgili kişilerin kulüpten talepte bulunmamalarından dolayı da olmuş olabilir ama stadyumda Ahmet Suat Özyazıcı, Özkan Sümer koltukları olmalı, hem de ömür boyu tahsisli. Efsanelerimizin ailelerine tahsis edilecek ikişer adet koltuk kulübe hiçbir şey kaybettirmez, bilakis o insanlar onore edilirler ki bunu hak ettiklerini düşünüyorum. Kulübümüze yakışanda budur.