VER MÜZİĞİ TRABZON DÜĞÜN OLSUN BU SEZON
Çember daraldıkça gerilim de had safhaya çıkıyor. Rakiplerine nal toplatan Trabzonspor seri adımlarla şampiyonluğa koşuyor. Önümüzdeki iki hafta iç sahada sırasıyla Kasımpaşa ve en yakın rakibi Konyaspor'la karşılaşacak olan Bordo-Mavili ekip bu maçları kazandığı takdirde sekizinci hayaline daha da yaklaşacak. Ancak bir eksiklik söz konusu...
Şehirde şampiyonluk havası yok. Adeta ölü toprağı serpilmiş Trabzon'un üzerine. Halbuki öyle miydi tarihi zaferlerin ambiyansı? Trabzonspor'un 77 ve 84 yıllarına kadar yaşadığı 6 şampiyonlukta şehir havaya girerdi, Trabzon'un her mahallesi Bordo-Mavi bayraklarla süslenirdi. Taraftarlar pantolonlarını diz kapaklarına kadar kıvırır, Faroz limanının başından Beşirli'ye kadar eski araba lastiklerini yakar, horona durur ya da hoptek oynardı. Şampiyonluk eğlenceleri yakamoz misali mehtabı kıskandıracak nitelikteydi. Oysa şimdi? Tık yok. Ah eski Trabzon! Her mahallesinde kemençe sesleri çınlayan, her sokağında aşk kokan, her kilometre taşında destan yazılan şehir. Tarih sahnesini sporla harmanlayan Trabzon'da şampiyonluk nidaları yankılanmıyor şu sıralar. Trabzon'da futbol kültürü mü dejenere olmuş yoksa şampiyonluğa olan inanç mı körelmiş? Bu durum 2010-2011 sezonundaki şike skandalından mı kaynaklanıyor? Yönetime, taraftara ve yüreğinde Trabzonspor aşkı bulunan yediden yetmişe herkese çağrımdır... Kasımpaşa ve Konyaspor maçlarında taraftarlara yaklaşık 40 bin bordo mavi bayrak verilirken Trabzonspor ile özdeşleşen TS amblemli şapka dağıtılmalı. Temel emicesinden Fadime halasına, Dursun reisinden miço Yahya'ya, makadam sokaklarında pejmürde bir topun peşinde saatlerce koşan küçük İdrislere kadar tüm taraftar Akyazı'ya hem bayrakları hem de şapkaları ile gelmeli. Bu sinerji ve birliktelik sayesinde Trabzonspor sekizinci madalyonu göğsüne takacak.
ZÜĞÜRT AĞA’NIN KARABASANLARI!
Fenerbahçe Başkanı Ali Koç'un Trabzonspor'un en sıkı takipçisi olacağı kimin aklına gelirdi? Bordo-Mavili ekibin attığı farkın ezikliğiyle “Boynu Bükük Küheylan” ve Akyazı'daki 3-1'lik yenilginin ardından "Domatis... domatis!" gibi cıyaklayarak "Züğürt Ağa" filminin sanal versiyonunda, sinemanın en kötü performanslarına verilen Altın Ahududu Ödülleri'ne aday gösterilen Koç şu sıralar Bordo-Mavili kulübün resmi sitesinde sörf yapıyormuş.
Dalıp çıkıyor, hırsını alamıyor bir daha dalıyormuş. Maden mi buldu ne! Maden Tetkik Arama'dan ekip bile çağırmış bunun için! Tüm Türkiye'yi telaşa vermiş Bordo-Mavili kulübün sitesindeki cevher için. Gerçeği sonradan öğrendik ki Koç maden falan aramıyor. "Ele verir talkını kendi yutar salkımı" misali, Trabzonspor'un 2010-2011 sezonunda anasının ak sütü gibi helal şampiyonluğunun neden kulüp sitesinde olduğunu sorgulayıp yana yakına kendisine payanda olması için Fenerbahçe kimlikli başkanı olan TFF'yi harekete geçmeye çağırıyor. Yemezler Koç'um, yemezler. Bu algısal operasyonun tutmaz. Zaten kale de alan yok seni. Asbaşkan Ertuğrul Doğan tepki verdi sana ama dikkat et ne Fenerbahçe'nin adını kullandı ne de senin adını. Son günlerde yaşadığı travmalar, içinde bulunduğu badireli dönem Koç'ta her gün Kurban Bayramı hissiyatı uyandırdı galiba. Gün aşırı elinde bıçak ve satırlarla kendisine doğru yaklaşan kasaplar görürken kan ter içinde kabustan uyanır olmuş. Eeeee bizde meşhur bir söz vardır, sen ve senin güruhun iyi bilmez, ben hatırlatayım: Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner.
TRABZONSPOR'A "CAN" SUYU!
Şunu kabul edelim ki Trabzonspor bu sezon flaş transferleri kadar geleceğe yatırımlarıyla da adından söz ettiriyor. En son Altınordu'dan Enis Destan'ı da renklerine bağlayan bordo mavili kulüp bu doğrultuda atılımlarını sürdürüyor. Kadrosundaki Abdulkadir Parmak (kiralık) ve Yusuf Sarı'ya zoraki de olsa yol veren Trabzonspor "öz evlat ordusu" diye nitelediği altyapısından da ödün vermiyor. Galatasaray maçının ikinci yarısında teknik direktör Abdullah Avcı'nın Denswil'in yerine sorumluluk yüklediği henüz 19 yaşındaki Ahmetcan Kaplan'ın performansı parmak ısırtırken tüm futbol otoritelerine "Aferin be çocuk" dedirtti.
Gençlik aşısı her kulüp için elzem olan bir realite. Avcı bu gerçeği gözleme dayandırarak deneyimlemeli ve kadrosunu bu düzlemde geniş tutmalı. Daha fazla risk almalı. Trabzonspor, geçmişi altyapısından çıkardığı yıldızlardan kurulu kadroların kazandığı şampiyonluklarla dolu bir kulüp. Genç jenerasyon dikkate alındığında yeni Uğurcan Çakırlar, Abdülkadir Ömürler, Yusuf Yazıcılar neden çıkmasın? Trabzonspor formasıyla ilk profesyonel sınavına 1-1'lik Alanyaspor maçında çıkan Ahmetcan, şans buldukça ve kendini geliştirdikçe takımın stoper mevkisinde kanayan yaraya çare olabilecek yeteneklere sahip.
TÜRK FUTBOLUNDA NELER OLUYOR?
Türk futboluna baktığımızda 4 büyüklerin durumu bize Türk futbolunun geleceği hakkında bilgi veriyor. Trabzonspor bu yıl yüksek maliyetli ve deneyimli (yaşı ilerlemiş) oyuncular ile yaptığı planlamada ligin büyük bir puan farkı ile zirvesinde. Tüm spor yazarlarının ortak kanaati BU YILIN ŞAMPİYONU. Borç batağında olan Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş lige şampiyonluk hedefi ile başlayan, bu hedefi genç oyuncular ile gerçekleştirip hem şampiyonluk hem oyuncu üretimi gibi iki hedefle yola çıktılar.
Gelinen nokta tam bir kaos ve hüsran, çünkü büyük proje diye çıkılan yolda taraftar üç kulüp yönetimini ve hocalarını istifaya çağırmış. Sonuç olarak da üç hoca değişikliği gerçekleşti şu ana kadar. Ne yazık ki ülkemizde yapılan birçok uygulama daha önce denenmiş ve hiçbir sonuç alınamamış uygulamaların tekrarı. Transfer yasağı gelmeden 4 büyük kulüp asla genç oyuncu yetiştiremez.
Genç oyuncu yetiştirmenin yolu bir veya birkaç sezon heba etmek, şampiyonluğa oynamamak değildir. Buna taraftar kitlen müsaade etmedi, etmez de. Çünkü taraftar başarıdan, sansasyonel transferden beslenen, gururlanan, övünen bir kitledir. Ülkemizde bu güne kadar yapılan genç oyuncu yetiştirme uygulamaları ve sonuçlarına baktığımızda; 1.Pilot takım uygulamaları, tüm uygulamalardan sonuç alınamamıştı, büyük masraflar yapılmış, kaos çıkmış ve kulüpler borç batağında kapanmıştır. 2. Kiralık oyuncular, kendilerinin gelişimine katkı sağlamadığı gibi bu uygulamanın kiralandıkları kulübe zarar vermişlerdir. 3. U21 veya U19 takım ligleri, çok yumuşak bir lig olup, devamlılığının olamaması, profesyonel bir bağlantısının olmaması oyuncuların yok olmasını sağlıyor. 4. BAL (Bölgesel Amatör Ligler), ne oyuncu üretiyor ne de takım, 3. Profesyonel lige çıkan takım bir veya birkaç sene içinde Amatör kümeye düşerek kapanıyor. Yukarıdaki uygulamalar ile bu güne kadar hiçbir verim alınamadığını görmekteyiz. Bu işin bir planlama ve kararlılık olduğunun bilinmesi gerekir. Oyuncu geliştirme-yetiştirme ülke futbol politikası olmalıdır. Bunu Avrupa ülkeleri özellikle Avrupa’nın 5 büyük ligi Almanya, İspanya, İngiltere, Fransa ve İtalya başta olmak üzere diğer ülkeler çok önceden planlayarak yaptılar. Ne yaptılar? Her ülke kendi modelini oluşturdu. Bu konuda ülkemizin de kendine özgü bir modelinin olması gerekir. Bir başka ülkenin modeli bizim için de yararlı olur yanlışına düşülmemelidir. Yapılacak uygulamada TFF öncülüğünde genç oyuncu yetiştirme modeli uygulamasını hayata geçirmelidir. Bu uygulamada; Süper Lig, I. Lig takımları iki B takımlarını kurarak onların profesyonel bir ligde yarışmasını sağlamalıdırlar. Burada yaş uygunluğu için çeşitli sınırlamalar getirilmelidir. Böylece bu lig genç oyuncu gelişimi için önemli olacaktır. Burada önemli nokta iki B takımlarından oyuncunun birinci takıma geçişlerinin ligin her mevsiminde olması kuralının konulmasıdır. Örneğin; İki B takımında oynayan oyuncu performansı çok iyi ise, veya birinci takımda oynayan oyuncu cezalı, sakat veya başka bir sebepten oynamayacak durumda ise, iki B takım oyuncusu o hafta birinci kakımda oynamalı. Bu iyilik durumunda süreklilik var ise bu genç oyuncu birinci takımda kalıcı olmalı ve bir daha iki B takımına dönmemelidir. Bu uygulamanın kulüplere ekonomik olarak da katkı sağlayacaktır. Bu uygulama ile, birinci takımda maliyeti yüksek oyuncuları yedek kulübesinde oturtmayacaksın. Yedek kulübeni iki B takımı oyuncuları oluşturacak. Ayrıca bu lig sadece bağlı olduğu kulübe değil diğer kulüplere de oyuncu yetiştirecektir. Sonuç olarak; Ülkemiz futbolunda genç oyuncu yetiştirmek Türk futbolunun, kulüplerin kurtuluşu olacaktır. Bunun için iki B takımlarının kurulması ve uygun statüler ile profesyonel lige katılımının sağlanması hayati öneme sahiptir.
SADİ HOCA’YI İMAM ZANNEDİP SELA OKUMASINI İSTEDİLER
Trabzon’un her mahallesinin güzel anıları vardır. Bunlardan biri de zamanında Faroz Yalı Mahallesi’ne bağlı olan Trabzon’un en küçük mahallesinden biri. İncirlik Mahallesi adı altında 1373 hicri yılında tahtadan küçük bir İncirlik Camii yapıldı. Daha sonra rahmetli Ali Osman Yılmaz (nam-ı değer tabutçu) mütahitliğinde eski cami yıkıp, yerine yeni bir cami yapar. Bu raya kadar her şey güzel.
Bundan sonrası ilginç.
İlginçlik nerde derseniz anlatayım
Geçen hafta mahallemizde bir büyüğümüz rahmetli oldu. Rahmetlinin yakınları İncirlik Camii’nin hocalarının sela vermeleri için caminin altındaki çay ocağına geldi. Çay ocağının garsonu Osman’a hocalara ulaşamadıklarını, yakınlarının selalarının hocaların okumasını söylerler. Osman da hem çay yapıyor hem de cep telefonundan hocaların ismini bulup onları arayıp sela okumasını söyleyecek. Osman cep telefonunu karıştırır. Hocaların ismini buldum zannederek yanlışlıkla Sadi Tekelioğlu’nun telefon numarasını rahmetli olan kişinin yakınlarına verir.
Tabi bu kişiler sabahın köründe cami hocaları yerine Sadi Tekelioğlu’nu ararlar. Ankara’da ikamet eden Sadi hoca sabah sabah kim beni arar diyerek telefonunu açar. Karşıdaki ses “Hocam bizim yakınımız rahmetli oldu. Selası verilmesi için seni arıyoruz. Neredesin gelseniz de Selasını verseniz” derler. Sadi hoca önce şaşırır sonra toparlanır, karşısındaki kişiye caminin hocası olmadığını söyler telefonunu kapatır. Ama karşısındakini bir türlü inandırmaz. O kişi aramaya devam eder. Sadi hoca sabah sabah çattık der, bu kez Sadi hoca telefona sarılır cami başkanı Ali Sait Yılmaz’ı (Tabut Murat) arar. Tabuta başına geleni anlatır. Cami dernek başkanı telefonla cami imamına ulaşır. Rahmetli olan vatandaşın akrabalarının aradığını ifade eder. İmam hemen camiye gelerek ölen vatandaşın selasını verir. Sadi hoca rahat bir nefes alır.
İNSANIN MEMLEKETİ GİBİSİ YOK
Bu hafta sizlere Hollanda’dan bahsedeceğim. Geçtiğimiz haftaya kadar 15 günlüğüne oradaydım. Hollanda, benim doğduğum ülke. Ben orada 4 yaşıma kadar yaşadım. Sonra ailemle Türkiye’ye dönüş yaptık. Hollanda'ya her yıl ziyarete gidiyoruz. Hem benim kontrollerim hem de ziyaret amaçlı. Bu yıl da gittik. Hava çok soğuktu. Orada Türkiye’deki gibi sıkı maske kontrolü yok. Halk özgürlüklerine düşkün. Sadece kapalı alanlarda maske takma mecburiyeti var. Oradaki çoğu evler buradakiler gibi yüksek katlı apartmanlar değil. Daha çok yer evleri var. Mesela oranın nesini seviyorum. Orada daha güzel yürüyüş alanları var. Dümdüz yollar ve ormanlar. Burada yürüyüş alanları yok demiyorum burada da var ama orda daha güzel yürüyüş alanları var. İnsanların birbirine çok büyük saygısı var. Güler yüzlü ve samimi insanlar. Ama bir o kadar da kendi işlerinde… kimse kimsenin etlisine sütlüsüne karışmıyor.
Biraz da oradaki futboldan ve altyapıdan bahsedelim. Orada bizim ve özellikle babamın da içinde bulunduğu ve uzun süre başkanlık yaptığı Türkler tarafından kurulan Fcjeugd takımı. Zamanında kurdukları harika tesisleri devlet desteğiyle beraber yapılan 4 tane çim saha içeriyor. Altyapıya orada çok önem veriliyor. Gençlere de fizik ve kondisyondan ziyade küçücük yaşlardan itibaren sadece futbol bilgisi veriliyor. Oyun nasıl kurulur ve organizasyon nasıl sağlanır gibi. FCjaugd A takımıyla amatör ligde mücadele ediyor ancak altyapısı çok beğenilmekte ve büyük takımlara sık sık oyuncu vermekte. Hollanda'ya hem gezmeye hem ziyarete gidiyoruz. Kimi ziyarete gidiyoruz derseniz anneannem, dedem, dayılarım, yengem ve arkadaşlarımı. Kısacası annemin ailesi orda yaşıyor. Uzun süre uzakta kalınca insan ister istemez özlüyor. Güzel yerler elbette ama yinede insanın memleketi gibisi yok.