Trabzon'da kış mevsiminin rakım yükseldiķçe beyaz öfkesini kustuğu günlerden bir gün... Şehir bordo mavili renklere bezenmiş karnaval alanını andırıyor.

Rakip hiçbir hedefi olmayan, orta sıralarda ense yapan Gaziantep. Akyazı'nın yeşil çimlerine bir hayli iştahlı çıkan rakip takıma yediği goller mi dokundu, güç zehirlenmesi mi yaşadı ne, yana yakına doktor aramaya koyuldular. Bir taraftan orta hekime pardon hakeme koştular, bir taraftan ellerini şakaklarının arasına alıp dövündüler, ah vah ettiler. Öyle ki hak yüklemeye kadar işi götürdüler. Antep'in uçuk kaçık hocası Erol Bulut "Hakeme hakkımı helal etmiyorum" bile dedi. Eeee dokundu garibime, içinde kocaman bir gedik açtı bu mağlubiyet. Bakasetas, Hamşik, Gervinho, Uğurcan Çakır, Hüseyin Türkmen, Abdulkadir Parmak gibi yıldızlarından yoksun olarak sahaya çıkan Trabzonspor bir şoku da ısınma esnasında sakatlanan Erce Kardeşler'le yaşadı. Bu nedenle kalenin anahtarı bu kez Arda Akbulut'a emanet edildi.

Kurşun döktürmek lazım bu takıma. Maç öncesi kara kış arifesinde soğuk duş alan taraftarları ısıtan goller ilk yarıda geldi. Karşılaşmayı özel kılan durum ise Trabzonspor'un yaklaşık bir yıldır 'Yenilmez Armada' karakterini özümsemiş olması. Bu nedenle Trabzonspor'un karşısına çıkan takımlar fantezi peşinde. Bizim çocukları yenmenin keyfini güneyin sıcak sahillerinde şenzlogda uzanmanın dayanılmaz hazzını yaşayıp çıkarma peşindeler. Daha bir hırs ve iştah besliyorlar zihinlerinde. Maçın hemen başlarında Gaziantepsporlu Dicko'nun, birçok otoritenin net kırmızı kart ve faul kararında birleştiği pozisyonda Vitor Hugo tarafından düşürülmesini hakem Suat Arslanboğa ve VAR'ın ciddiye almaması ilerleyen dakikalarda yaşanacak sertliklere zemin hazırladı. Nitekim zaman zaman kemik sesleri yankılandı Akyazı'da. İlk devrede Abdülkadir Ömür, Djaniny ve Cornelius'un golleri rakip takımın fişini çekti. Gaziantepspor'un atak üstüne atak geliştirip ev sahibi takıma yoğun baskı kurması, üç topunun direkte patlaması, bir o kadar da pozisyonunun genç kaleci Arda'nın ellerinde erimesi anormal görünse de deneyimleme sonucu normal karşılanmalı. Bu raddeden sonra önemli olan, sonuç. Trabzonspor Gaziantep'i adeta patoza vurup dımdızlak bıraktı. Artık baklavalarda, tatlılarda bolca Antep fındığı(!) kullanırlar.

Sahaya kaptan olarak çıkan Abdülkadir Ömür'ün yaptığı resitalle alkışlanmak amacıyla son bölümlerde oyundan alındıktan sonra pazubandını emanet ettiği Nwakaeme'nin bunu Vitor Hugo'ya vermesi jest olarak algılansa da soru işareti yaratmadı değil. Nwakaeme'nin oyundan çıktıktan sonra kulübede Abdülkadir Ömür'le verdiği fotoğraf 'aralarında soğuk rüzgarlar mı esiyor' dedirtti. Diğer taraftan Abdulkadir Parmak'ın kadroda yer almamasının Sivassporlu Uğur Çiftçi transferiyle bir ilgisi olup olmadığı da cevap arayan diğer soru.

Maçın en renkli kesiti ise tribünlerden yükselen Samanyolu şarkısı oldu: "Bir şarkısın sen, ömür boyu sürecek / Dudaklarımdan yıllardır düşmeyecek." Bambaşka bir ambians kattı tribünlere bu şarkı. 'Kaçan kovalanır' derler ya hani... Trabzonspor da bu aralar Jamaikalı atlet Usain St. Leo Bolt gibi rakiplerine nal toplatıp şampiyonluğa koşuyor. 33 puanlı Trabzonspor ezeli rakipleri Beşiktaş'a 13, Galatasaray'a 12 ve Fenerbahçe'ye 10 puan fark attı. En yakınındaki takımlar Atakaş Hatay ve Konyaspor'un 26 puanları bulunuyor. Dileriz böyle devam eder ve camianın özlemle beklediği vuslat vaktinde hep birlikte şampiyonluk coşkusunu yaşarız.

ACI VAR MI ACI EY CAZGIRLAR!

Trabzonspor’un başarısını hazmedemeyen kalemşorlar ekranlarda, gazete sayfalarında darağacı kurup Bordo-Mavili ekibi yargısız infaza başladılar. Açın bakın televizyonları, köşeleri kapmışlar, niyetleri farklı bu trollerin. Futboldan elini eteğini çektikten sonra antrenörlük kariyerlerinde bir cacık olmayan çığırtkanlar, sığındıkları liman olan yazılı ve görsel basında Trabzonspor’u alaşağı etmek için yapmadıkları çirkinlikler, pişkinlikler bırakmıyorlar. Vay efendim Gaziantep galibiyeti hakemin hediyesiymiş, Hugo’ya kırmızı kart neden çıkmamış, hakem eyyamcılık yapmış, vay efendim Trabzonspor’u kimler koruyormuş… Miş miş de, muş muş… Kendileri çalıp kendileri oynuyorlar. Trabzonspor kadar taş düşsün başınıza! Bordo-Mavili kulübün giyotine konduğu, lime lime doğrandığı, şampiyonluklarının elinden (ç)alındığı günleri ne çabuk unuttunuz? Hanginiz bu haksız düzene, bu yağmaya, bu kıyıma ses çıkardınız? Üç maymunu oynarken iyiydi! Trabzonspor bu sezon rakiplerini eze eze geçerken, şampiyonluk rayına girmişken, Avrupa’yı titretirken, kısaca özüne dönerken tekere çomak sokma yarışına girdiniz. Yok arkadaş, cazgırlığınız artık beyhude! Yıllar önce ‘anchorman’ kimliğiyle ekranlara gelen Reha Muhtar’ın kulakları çınlasın! Canlı yayın esnasında karşısındaki muhabire soruyordu ya, ‘Acı var mı acı?’ Sahi biz sorma gereği duymuyoruz bile. Ortalığı yangın yerine çevirdiğinize göre acınız büyük! Hem de kuyruk acısı! İster ekranlarda feryat figan edin, ister kundak çocukları gibi avazınız çıktığı kadar ağlayın, isterseniz yorumculuğu bırakıp cenaze ağıtçısı olun…

Bu sezon Trabzonspor’un şampiyonluğuna hiçbir güç engel olamayacak. Bunu sigortaları atan beyninizin bir tarafına yazın, yazın da sezon sonunda, belki de lig bitmeden hatırlarsınız, olmazsa biz hatırlatırız. Edip Cansever’in bu şiirini okuyun da (varsa) aklınıza Trabzonspor gelsin: Adam yaşama sevinci içinde masaya anahtarlarını koydu Bakır kaseye çiçekleri koydu Sütünü, yumurtasını koydu Pencereden gelen ışığı koydu Bisiklet sesini, çıkrık sesini Ekmeğin, havanın yumuşaklığını koydu adam masaya Aklında olup bitenleri koydu Ne yapmak istiyordu hayatta, işte onu koydu Kimi seviyordu, kimi sevmiyordu Adam masaya onları da koydu Üç kere üç dokuz ederdi Adam koydu masaya dokuzu Pencere yanındaydı, gökyüzü yanında Uzandı masaya sonsuzu koydu Bir bira içmek istiyordu kaç gündür Masaya biranın dökülüşünü koydu Uykusunu koydu, uyanıklığını koydu Tokluğunu, açlığını koydu Masa da masaymış ha Bana mısın demedi bu kadar yüke Bir iki sallandı durdu Adam ha babam koyuyordu.

DENİZER VE ÖZTÜRK YÖNETİMDE OLMALI

4-5 Aralık'taki kongre Trabzonspor için bir bakıma yeniden yapılanma, reform niteliğinde kongre olacak. Şu ana dek Ahmet Ağaoğlu dışında 'ben de varım' diyen çıkmadı. Kulüpte bu sezon itibarıyla öyle ahım şahım, sırıtan bir mesleki dezenformasyon yaşanmadı. Bu da takımın aldığı sonuçlar ve şu ana dek topladığı puanlarla şampiyonluk potasına girmesi sayesinde oldu. Kulüpteki süper başarı skalası bir yandan Ağaoğlu'nun elini güçlendirirken diğer yandan vitrine çıkmak isteyen olası rakiplerine geri adım attırıyor.

Tüm kozlarını masaya sürmeye hazırlanan Ağaoğlu'nun yeni beyin takımı şimdilik muamma. Ağaoğlu mevcut yönetimle devam mı edecek? Yönetimde yaprak dökümü olacak mı? Kulübe taze kan gerekli mi? Kadın kotasında yelpaze açılacak mı? Bunlar da cevap arayan sorular. Şüphesiz herkes şampiyonluğun en büyük adayı olan bir kulüpte yönetici olmak ister. Ama bir gerçek var ki Ahmet Ağaoğlu göreve geldiği ilk dönemde kurmaylarıyla yaşadığı ihtilaflar nedeniyle yol ayrımına gitmişti. O sürece perde çeken Ağaoğlu daha genç ve kreatif (yaratıcı) bir ekiple yola yeniden koyulmuştu. Artık Ağaoğlu bu sezon ilk kez net olarak dillendirdiği şampiyonluk treniyle yeni ufuklara ve yeni umutlara yelken açtı. Takım sahada şaha kalkarken yönetim 'Tam yol ileri' komutuyla her türlü zorluğa göğüs gererek göreve yeniden soyunmaya hazır. Üstat Necip Fazıl'ın sözüdür: Yola çıktıklarını yolda bulduklarına değişirsen hem yolunu kaybedersin hem dostunu. Ağaoğlu da bu düşüncede. Bilakis yönetim değişikliği halinde elbette Ağaoğlu'nun da birtakım beklentileri ve kriterleri var: Öncelikle yönetim kadrosunda yer almak isteyen kişi Trabzonspor'un sorunlarında hiç düşünmeden elini cebine atacak, gözünü budaktan sakınmayacak, leb demeden leblebiyi anlayacak, kavga değil hizmet odaklı olacak. Bu işi gönülden isteyecek, gerekirse ailesinden, sosyal ortamından, asli iş hayatından feragat edecek yönetici adayı arıyor Ağaoğlu. Bu kriterlere uyan iki nefer hazır kıt'a bekliyor. Bunlardan biri Tayfun Denizer, diğeri ise Coşkun Öztürk. Trabzon Sanayici ve İş Adamları Derneği (TSİAD) Başkan Yardımcısı Tayfun Denizer, Karadeniz somonu ihracatı sayesinde bölgenin işsiz gençlerine kapılarını açıp istihdam sağladı. Japon mutfağının vazgeçilmez tatlarından suşiyi somonla harmanlamayı düşünen Denizer'in hedef rotalarından biri Japonya, diğeri ise Rusya. Bu yıl toplam 5 bin ton somon ihraç etmeyi planlayan Denizer çıtayı her geçen yıl artırma düşüncesinde.

Genç ve başarılı ihracatçı Trabzonspor yönetimi için aranan kan. İş insanı Coşkun Öztürk ise 1461 Soğuksuspor Kulübü Başkanı, aynı zamanda ASKF yöneticisi, Akpınar Mahallesi Kültür, Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği'nin başkanlığını yürütüyor. 15 yıl boyunca kaldığı Hollanda'da başkanlığını yaptığı kulübe Avrupai, göz kamaştıran bir tesis bıraktı. Trabzon'daki okullara gönderdiği formaların yanı sıra geçtiğimiz günlerde Türkiye'nin ve yavru vatan KKTC'nin dört bir yanındaki Trabzonspor sevdalılarına 500 adet forma göndererek gönlünde yuva yapan bordo mavili melankolik duyguları uyandırmıştı. İnşaat ve yapı kullanma şirketleri olan Öztürk, mütevazı, yardımsever, alicenap biri. Hani derler ya, bir koltuğa on karpuz sığdırabilen örnek bir portföye sahip. Futbolla direkt kontak kuran Öztürk, içinde uhde kalan Trabzonspor yöneticiliği konusunda biçilmiş kaftan. Zaten kulüp başkanlığı yapması onu güçlü kılan bir olgu. Trabzonspor'un mevcut yönetiminde de elit insanlar var, amenna. Hem Denizer hem de Öztürk'le yönetim kanadına iki sur eklendiğinde bu kale daha sarsılmaz olur ki kulübün en az 50 yıllık geleceği de teminat altına alınır. Bizden söylemesi!

TRABZONSPOR GALİBİYETE DOYMUYOR

Merhaba sevgili sporseverler, sizlerle birlikte geçen haftaki Trabzonspor-Gaziantep FK maçını konuşalım. Gaziantep ilk yarı önde baskı kurdu ve bizim oynamamıza çok izin vermediler. Ancak Abdullah hocamın da dediği gibi şampiyonluğa oynayan takım bazen oyunundaki organizasyonda başarısız olursa, devreye bireysel oyuncuların performansları girmelidir. Tam olarak da bu oldu. Abdüş, harika golü ile maçın kilidini açıyor ve elbette ki takım arkadaşı Gervinho’yu da unutmuyor ve golü ona armağan ediyor. Uğurcan’ın yokluğunda Arda abimin gösterdiği performansıyla tüm Trabzonsporlu taraftarlarını etkilemeye çalıştı. Allah'ın izniyle kazanmaya devam edip şampiyonluğa adım adım yürüyeceğiz. Abdullah hocama ve öğrencilerine şampiyonluk yolunda daima başarılar diliyorum. Trabzonspor liderliğini sürdürmeye devam ederken bizi önümüzdeki haftalarda zor müsabakalar bekliyor. Özellikle Hatayspor mücadelesi bizim için kritik bir önem taşıyor. Trabzonspor böylelikle Avrupa’da namağlup liderliğini sürdüren tek takım olma unvanıyla devam ediyor.

MEGALOMAN HINCAL EFENDİYE TAVSİYE

Anadolu'da bir söz vardır: Yari güzel olanın gözünü uyku tutmaz. Bizim yarimiz de güzel, bordo bereli, mavi gözlü, alımlı maşallah. 1967 yılında nur topu gibi doğmuş ve adını Trabzonspor koymuşlar. O gün bugündür kalplerde otağ kurdu. Şampiyonluklara ambargo koyduğu yıllar itibarıyla dünyanın sevgisini kazandı. Trabzonspor ne büyük bir kulüp ki, suya adını yazsa yıllar boyu öylece kalıyor orada. Dağa taşa haykırsa titretiyor her yeri. Başardıkça, geliştikçe, namını yürüttükçe hasım sahibi oluyor. Trabzon gümbür gümbür yürüdükçe 'Üç İstanbul'un dizlerinin bağı çözülüyor, dilleri lal oluyor. Onlar taş kesilince bu kez yardakçıları olan cazgırlar devreye giriyor. Bu cazgırlardan biri de Hıncal Uluç. Bordo-Mavili kulübün büyüklüğünü hazmedemeyen, içine sindiremeyen mitoman kurt bir programda resmen yüreğindeki ifrazatı kusmuş. Akli melekelerini Galatasaray uğruna kaybettiği ileri sürülen Uluç, “Üç büyük var, onların yanına dördüncü büyük gelemedi” derken program sunucusu, “Trabzonlular ‘Bize her yer Trabzon’ diyor ama” uyarısında bulundu. Bunun üzerine Uluç, “Büyük takımın her yerde taraftarı olur, Trabzonlular gitsin Tekirdağ’a bakalım taraftar bulabilir mi?” dedi. Megaloman Hıncal Efendi, kendi büyüklüğünü mü kavrayamadın, yoksa Trabzonspor'un büyüklüğünü mü? Aslan sütünü fazla kaçırmış olmalısın ki aklına hemen Tekirdağ geldi. Fıçıya mı düştün ne? Bırak Tekirdağ'ı Türkiye'nin hatta dünyanın her sathında bordo-mavili binlerce taraftar var. Kuzey Kutbu'ndaki iglolarda "Bordo!" diye bağır, Amazonların balta girmemiş ormanlarında "Mavi!" diye yankı bulur. Madrid'in Kibele Meydanı'nda her an "Bize her yer Trabzon" diye haykıran bir turist duyabilirsiniz. İstanbul'un göbeğindeki Olimpiyat Stadı'na sizin yere göğe sığdıramadığınız üç büyüklere meydan okurcasına 61 bin taraftarı tek başına doldurup şov yapan kulübün Trabzonspor olduğunu ne çabuk unuttun? Ne Çarşı tayfası göğüs gerebildi bu güce ne Papazın Çayırı'nda yemlenen Kanarya ne de yelesi tel tel dökülen Aslan. Ve son söz: Çevrendekileri alçaltarak değil, kendini gerçekten yükselterek büyüyebilirsin megaloman Hıncal Efendi.

ÇAMAŞIR MAKİNESİNE HAKSIZLIK!

Sezon başında Trabzonspor kulübüyle 3 yıllık mukavele imzalayan Fode Koita'ya verilen para resmen çöpe gitti. Kulübe yaklaşık 1.5 milyon euro’ya mal olan Gineli forvet gerek sakatlığı gerekse formsuzluğu nedeniyle aylarca kütük gibi uyuyordu. Süper Lig'de var böyleleri... ATM memuru gibi her aybaşı ATM'ye gidip kartlarını sokup maaşlarını tıkır tıkır çeken zevat bunlar. Oh ne ala dünya! Koita da on dönüm bostan bulmuş, ye babam ye! Adam resmen tiktok çocuğu. Yapmadığı şov kalmadı. Bir de sahada yapsa o şovunu... Taraftar Koita için bırakın gol duasını, maç duasına çıkmış. Ellerini semaya açıp "Yağdır Mevlam Koita!" diyorlar gün aşırı. İnternette okudum, hoşuma da gitmedi değil hani. Koita'ya cuk diye oturuyor bu söz: Düşündükleriniz ağzınızdan çıkar. Ağzınızdan çıkanlar yaptıklarınıza yansır. Yaptıklarınız alışkanlık haline gelir. Alışkanlıklarınız ise bütün hayatınız olur. Koita resmen alışkanlık haline getirmiş ense yapıp yatmayı. Böyle futbolculara haktır Fizan'a sürülmek. Nitekim oyuncuyla devre arasında yolların ayrılacağı konuşuluyor. Arkadaşlar arasında klişe olduğu kadar iğrenç bir espri var: "Gol makinesi diye aldık, çamaşır makinesi çıktı!" Vallahi bu büyük haksızlık çamaşır makinesine! Son yıllarda 10 kilo kapasiteli ve yüksek devirli olanları revaçta. Onca yüke, kire katlanıp saatlerce dövünüp duruyor, alın teri döküyor mübarek. Keşke Koita'nın da çamaşır makinesi gibi işlevi olsa. Ama nerdeeee! Tık yok. Vahşi bir inat var sanki tıyniyetinde. Karadeniz inadı ne kalır yanında! İnat dedim de maziden bir pencere açıp 2003-2004 sezonuna dönelim. Augustine Ahinful, Ankaragücü'nde 42 golle krallık tacını takarak geldiği Trabzonspor'da kısır futboluyla çaptan düşmüş ve oynadığı 27 maçlık süreçte sadece 1 gol atabilmişti. Koita ise Kasımpaşa'da 112 maçta 31 gol atarken Trabzonspor'da sadece ve sadece 25 dakika oynayıp sıfır çekti. Bahtsız bedevinin çölde bulduğu kutup ayısını öpmesi gibi absürt bir durumdu bu. Farklı zamanlar ve farklı oyuncularla oluşan bu örüntüdeki bağıntıyı kurabilene aşk olsun!