Ne olursa olsun insanoğlu inançlarından ya da geleneksel değerlerinden özenti nedeniyle ya da kendini bir yere koyma adına vazgeçemiyor. Direniyor tek ayaklı kırağı horozu ya da bir vidası düşmüş salıntıdaki çakma kapı gibi hayata farkında olmadığı bir inat ile. Bunu da havada tutmamak için bir yerde sabitlemeye çalışıyor. Müslüman bir toplumda yeni yıl gelmeden neol ağacı süslemesi yapmanın bundan öte bir yeri mi var ki?!
Mübarek olsun dedim kapıdan girişte, kinayeli bir tebessümle. Ne demek istediğimi sordu: Ne demek istedin?” - Neol ağacın dedim. Bugün mübarek gündür sabah sabah günaha giriyorsun, beni de cehenneme mi davet ediyorsun? dedi. Galiba anlatamadım deyip, özür diledim. Sepet kadar kafasında bir miligram beyin vardır diye düşünme hatası yaparak bir şey anlar diye umut etmiştim.
Ne kadar acı bir durumdur ki, tabu haline getirdiği değerleri saklayabilecek yer olarak dini kutsallığı kullanıyorlar. İş maddi meseleye geldiğinde dini olmayan eylemlerini de çekinmeden fütursuzca dinin içerisinde gösterebiliyorlar. Bana ne deyip geçmek en doğrusu amma olası değil. İnancım buna olanak vermediği gibi vicdanım da huzur bulmuyor. Yani “bir taraf sakal, bir taraf bıyık” misali.
Aklıma ozanın “Nasıl Methedeyim Sevdiğim Seni, İstanbul Bursa’yı değer gözlerin!” sözleri aklıma paslı bir zincir çengeli misali takıldı. Ne sözden anlar ne nasihatten, ancak herşeyi bilen cakacı beyi havaya yumruk sallamaya devam ediyor. “Zaten sizin yüzünüzden bu hallere düştük!” diye bir de etiket ekledi bize. Her zamanki gibi öz eleştiri yaparak gerçek anlamda insana beyin gerekli mi diye düşündüm.
Bu varlıkların deve kuşundan farkı nedir diye de düşünmeden yapamadım. Başlarını kuma sokup, dünya ile alakalarını kesiyorlar. Biri kuş, diğeri kainatın en şerefli varlığı. Ancak bu tiplerin davranış şekilleri böyle. Kendi zihinsel modlarında olanlar daima doğru ve iyi, güzel; modları dışındaki benim gibi düşünme yanlışındakiler zararlı cehennemde tütsülenecek gruptan. Neol ağacının ne olduğunu ya bilmiyor ya da paranın sıcaklığında her şeyin erimesini mübah görüyorlar.
Uğur ve bereket getireceği inancıyla mağazalarda kırmızı fanila arayanlara ne demeli?! Yine kendime dönüp neden 2 üniversite bitirdiğimi sorgulamaya başladım, neden daima yanlış düşünen benim diye. Bir hiç olmak için ne zulümler çekmişim. Üç kızıma da iki-üçer üniversite bitirtmişim. 1974 yılında üniversitede Yakup Kadri’nin milli savaş öykülerimizden “Yaban” romanını bulundurmam nedeniyle şeytan çıkartma terapisi almamın doğru olduğunu savunanlar olmuştu.