Rahmetli Kenan İskender büyüğümüzün Uzun Sokaktaki mağazasına İhsan Öksüz arkadaşımızla  birlikte zaman zaman uğrar sohbetini dinler, bu arada  Trabzonspor’la ilgili  bilmediğimiz pek çok şeyi de öğrenirdik.

Rahmeti bol mekânı cennet olsun, her defasında da ‘Uşaklar karnınız aç mı? ‘diye sorar ‘Yok abi sağol’ der çayını içerdik.

Konu neredan açıldıysa bir keresinde, ’Çocuklar yöneticilik iş adamlığına benzemez. İşinde zarar da etsen muhasebecinden başkası,  hatta eşin bile bilmez.

 Ama yöneticilik öyle mi?

İki maç yenildin mi üç kuruşluk adam dükkanın kapısına  ,evinin  önüne gelip ağzına geleni söyler de  hiç bişe de  yapamazsın..

Bu yüzden yöneticilik hele de  iddia takımlarda çok zordur!.

Trabzonspor’da ise  hiç sorma..

Sayın Ali Koç Fenerbahçe başkanlığına seçilince tüm futbol kamuoyunda aynı düşünce hakim olmuştu;

Kültürlü, kibar saygın  ve saygılı  kişiliği, kişisel donanımı..

Ve arkasındaki ülkenin en büyük ekonomik kuruluşlarının da gücüyle hem yöneticiliğe olumlu yönde bir boyut getirecek, hem de Fenerbahçe ile diğer kulüplerin arasındaki ilişkiler de eskisinden çok daha iyi olacaktı.

Ancak kafalardaki bu hesap sahalara uymadı..

Çünkü Sayın Koç rahmetli Kenan Abimizi duyamadı:

Yöneticilik iş adamlığına benzemez!

İş dünyasında çıtayı her zaman yüksek tutup sürekli başarılara alışmış bir Ali Koç,  iki yenilgi sonrası taraftarının gösterdiği tepkiler karşısında önce şaşırdı..

Yazılı ve görsel medyada yapılan  eleştirilerle de  sarsıldı..

Harcanan anormal paralara rağmen bir türlü gelmeyen başarılar  karşısında  kendi taraftarından aldığı   istifa davetleri karşısında da  agresif bir yapıya büründü..

Kendileri dışında kim varsa bütün suç onlardaydı.

Siyasetiyle, TFF ‘siyle, hakemiyle, basınıyla herkes onların karşısındaydı!

Aslında ‘Adalet, Adalet’ derken istedikleri ayrıcalıktı..

TV’nin ,VAR’ın olmadığı dönemlerde  neredeyse yan hakemin orta yapıp orta hakemin kafa ile gol attıkları maçlar gibi….


Bu psikolojiyle koskoca Fenerbahçe’ye öyle bir şey yaptırdı ki ‘ Dünya’da 50 saniye süren maçı kaybeden ilk ve tek takım oldu Sarı-Lacivertliler.

Ve gencecik çocukları bile bile mağlup olacakları sonucu önceden belli bir maç için sahaya sürüp ömür boyu taşıyacakları bir yanlışa bulaştırdı.

100. yıla, Süper Kupa’ya, futbola,

Ve de bu maçı dört gözle bekleyen Şanlıurfa halkına saygısızlık yapıldı..

Türk Futbolunu yine  negatif  olarak  dünyanın diline düşürdü..

 Adım gibi eminim, Fenerbahçe taraftarının çoğunluğu , camianın duayenleri, eski  başkanları, yöneticileri, kanaat  önderlerinin  büyük bir kısmı da bu yanlışın karşısında oldu.   

Oysa Şanlıurfa’dan bir de şanlı Trabzonspor geçti..

Hem de Türk futbol tarihinde hakkı en çok yenilen,

Defalarca şampiyonlukları elinden alınan..

Sürekli üvey evlat muamelesi gördüğü halde asla pes etmeyen  Trabzonspor..

2009-10 sezonunun Türkiye Kupası Finalinde Şanlıurfa’da  karşılaştığı Fenerbahçe’yi 3-1 yenip kupayı müzesine getirirken,  sevgisiyle de Şanlıurfalıların gönlüne giren Trabzonspor..

FIRTINA’NIN SLOVAKLARI

Zaman zaman teklese de, Kırmızı-Beyaz formalıyla birlikte tam 58 yıldır yeşil-sahalarda Fırtına gibi esip taraftarını gururlandıran Trabzonspor’dan şimdiye kadar 3 Slovak oyuncu geçti.  İlk olarak orta saha Juraj Kuçka, ardından stoper-libero Jan Durica, ve son olarak Dünya Yıldızı Marek Hamsik.

3 ü de çok iyi futbolcu olmanın yanında yüksek görev anlayışı ve üstün aidiyet duygusuyla Bordo-Mavili formanın hakkını verip  insani yönleriyle de  taraftarın  gönlünde yer aldılar.

Bu yüzden diyoruz ki;  transferde Avrupa’da epey dolaşacağı belli olan Trabzonspor kurmayları Slovakya’yı da listeye ekleseler hiç fena olmaz..