Türkiye, İkinci Dünya Savaşı’na fiilen katılmamasına rağmen her an savaşa dâhil olacakmış gibi sürekli tetikte beklemiş bu sebeple ülke genelinde seferberlik havası hâkim olmuştur.
Bu atmosferin oluşmasında yurt içinde alınan önlemlerin büyük bir etkisi vardı. Bu önlemlerden en dikkat çekeni kuşkusuz Milli Korunma Kanunuydu. İçerdiği olağanüstü hükümlerle savaş yıllarına damga vuran bu kanunun dokuzuncu maddesinde, sanayi ve maden müesseselerinin üretim kapasitelerini artırmak için gerekli olan işçi kadrosunun ve ihtisas elemanlarının temini maksadıyla vatandaşlara ücretli iş mükellefiyeti zorunluluğu getiriliyordu.
İkinci Dünya Savaşı’nın olağanüstü şartları gereği hayata geçirilen İş Mükellefiyeti Kanunu gereği vatandaşlar, 1940 yılı içinde başta Zonguldak maden havzası olmak üzere yurdun diğer bölgelerinde yol, köprü, meydan, iskele inşaatlarında zorunlu işçi olarak çalıştırılmaya başlanmıştır.
Bu şekilde hayata geçen İş Mükellefiyeti Teşkilatı’nın bir şubesi de Trabzon’da kurulmuştur. Saraçoğlu Hükümeti, Trabzon’un kalabalık ve yoğun nüfusundan yararlanmak istemiş ve bu kapsamda ilk olarak mükellefiyet, merkezi Trabzon olmak üzere faaliyete başlamıştır.
Vilayet dâhilindeki idari ve askeri makamların desteğiyle sürdürülen çalışmalar pek de hakkaniyetli şekilde yürütülmemiş, işçi listeleri hazırlanırken rüşvet, adam kayırma gibi hadiseler yaşanmıştır.
Bu arada işçi kafilelerinin her hafta muntazam olarak sevki için gerekli tedbirler alınmış, Trabzon ve bölge halkı istemeye istemeye hiç bilmediği yerlere zorla çalışmak için gönderilmeye başlanmıştır.
Trabzon’da yapılan çalışmalarla ilgili olarak dönemin gazetelerinde yer alan haberlere göre, Akçaabat, Vakfıkebir, Görele, Tirebolu kazalarından Zonguldak’a gönderilmek üzere 300’ü aşkın işçi kaydı yapılmıştı.
Doğu Karadeniz Bölgesi’ne gelen ve işçi kaydı yapmak için çalışmalarda bulunan yetkililer zaman zaman halkın tepkisiyle karşılaşmıştır. Mesela Vakfıkebir’de işçi toplamak için gezen, jandarma kuvvetlerinin çağrılarını dikkate almayan ve onların davetine icabet etmeyen kişiler zorla yakalanmış ve haklarında alelacele zabıtlar tutularak cezai işlem uygulanmıştır.
Zonguldak ve Kütahya gibi vilayetlere neredeyse sürgün şeklinde gönderilen Trabzonluların yaşadığı sıkıntılardan biri de fiziksel yapılarından ileri geliyordu. Zira Trabzonlular her ne kadar çevik ve atılgan olsalar da aynı zamanda zayıf ve çelimsiz bir yapıya sahiptiler.
Bu nedenle Trabzonlular, yerin yüzlerce metre altında fiziksel güce dayalı olarak yapılan madencilik işlerinde çok zorlanmışlardı. Zaten giden birçok Trabzonlu bir daha geriye dönmemiş veya dönememiştir.
Acı dolu hayat hikâyelerinin ortaya çıktığı mükellefiyet dönemi geride kalsa bile bu acı hatıralar bazı türkülerin dizelerinden ve hafızalardan hiç bir zaman silinmedi. Zira Tavşanlı'ya bağlı İlet köyünde yaşarken kömür ocağında çalıştırılmaya zorlanan ve hayatını kaybeden bir işçi için yazılan "Mükellef İlan Oldu" türküsünün sözleri halkın o günlerde yaşadığı dramı gözler önüne seriyordu:
“Mükellef ilan oldu gelin dediler, Cehennem deliğine girin dediler. Yeni de kartımı aman, elime de verdiler. Aman da beyim, vay efendim, bu nasıl emir, kapandı kapılar, sürüldü demir.
Aman da beyim, vay efendim, künyem yazıldı, İlet Mezarlığı'na kabrim kazıldı. Mükellefin önüne astılar bayrak, Ankara'ya gitti gelmedi evrak, 50 bini veren sürgünden bırak. Mükellefin önünde yerli de kantarlar, anafora dadanmış gâvur muhtarlar, mükelleften kaçanı sürgün yaparlar."