Son günlerde ülke gündemini meşgul eden olaylardan biri de ana muhalefet partisi CHP’nin bazı firmalara karşı başlattığı boykot hareketidir. Söz konusu boykottan bazı yerli ve milli firmalar da maalesef nasibini almıştır.
Aslı Fransızca olan boykot kelimesi, bir işi, bir davranışı yapmama kararı alma veya bir kimse, bir topluluk veya bir ülkeyle amaca ulaşmak için her türlü ilişkiyi kesme anlamına gelmektedir.
Türkiye’de ilk ve en etkili boykot hareketi ise 1908 yılında yapılmıştır. Zira adı geçen tarihte II. Meşrutiyet ilan edilmiş ve Osmanlı Devleti’nde anayasal idareye geçilmişti.
Fakat bu geçiş sürecini fırsat bilen Avusturya-Macaristan, o dönemde Osmanlı toprağı olan Bosna’yı ilhak ettiğini açıklamıştır. Aynı gün Bulgaristan da bağımsızlığını ilan ederek Osmanlı’dan koptuğunu dünyaya duyurmuştur.
Avusturya’nın, bir oldubittiyle Bosna’yı ilhak etmesi, Osmanlı başkentinde büyük bir yankı uyandırmıştır. Daha birkaç ay önce meşrutiyet ilan edilmiş, bütün sorunların hallolacağı vaat edilmişken böylesi bir durumla karşılaşmak İttihatçıları zor duruma düşürmüştü.
İşin daha da vahimi bu haksız ilhak karşısında askeri bir tedbir almak mümkün görünmüyordu. Ordunun vaziyeti iyi değildi. Büyük devletler de (İngiltere ve Fransa) işgale tepki vermemişti.
Osmanlı Hükümeti, eli kolu bağlı halde durumu izlemek zorunda kalmıştı. Fakat tam da bu süreçte İttihatçılar, yeni bir planı devreye sokmuşlar ve Avusturya’ya ve bu ülkeden gelen her türlü ticari eşyaya boykot kararı almışlardır.
Aslında Osmanlı Hükümeti’nin amacı Avusturya’yı masaya oturtmaktı ve bunu yapmadan önce bir şekilde elini zayıflatmak istiyorlardı.
Ünlü yazar ve siyasetçi Hüseyin Cahit, halkı boykot yapmaya çağırırken Çinlilerin Amerikan mallarına karşı yaptıkları boykottan da örnek vererek bu “hareket-i vatanperverane bize numune-i emsal olsun” diyordu.
Boykot, ilk anda çok etkili oldu. Osmanlı limanlarına gelen Avusturya bandralı gemilerden mallar indirilmemeye başladı. En büyük gelişme ise fes ithalinde yaşandı. Zira boykotun simgesi haline gelen Avusturya menşeili fesler satın alınmamaya başlandı.
Bilhassa hamallar bu süreçte cesaretli bir tutum göstererek -dış telkinlere rağmen- Avusturya’dan gelen malları taşımamaya özen gösterdi.
Avusturya’ya en büyük darbe Trieste üzerinden gelen mallarda vuruldu. Zira Osmanlı’ya buradan mal gönderen çok sayıda esnaf zarar etmeye başladı.
İstanbul’da bulunan tüm kahve ve şeker tüccarları Trieste ye bir telgraf çekerek artık Avusturya şekeri ithal etmeyeceklerini duyurdular. Yafa limanında ise halk, kayıkçı ve mavnacıların Avusturya gemisinin yolcu ve yüklerini boşaltmasını engelledi.
Yediden yetmişe toplumun her kesiminden destek gören boykot, sonunda Avusturya’yı pes ettirdi. Avusturya, belki Bosna’yı terk etmedi fakat yaklaşan Sırp tehdidine karşı Osmanlı ile bir şekilde masaya oturmak zorunda kaldı.
Tarihsel süreçte de görüldüğü üzere boykot, yabancı sermayeye tepki olarak veya milli bir mesele etrafında birlikte hareket etme şeklinde yapılınca bir anlam taşımaktadır. Günümüzde İsrail mallarına yürütülen boykot bu duruşa örnek olarak gösterilebilir.
Fakat kendi içimizdeki siyasi çekişmeler neticesinde memleket ekonomisine yön veren çoğunluğu yerli firmaları boykot etmek veya bunlara karşı boykot çağrısı yapmak bir anlamda kendi ayağımıza kurşun sıkmak manasına gelmektedir.