Nizam-ı Cedit, yeni bir düzen vermek anlamına gelmektedir. Fakat asıl bilinen yönüyle Nizam-ı Cedit, lll.Selim devrinde sivil ve askeri bütün kurumların geniş kapsamlı olarak yenilenmesi, yeni bir düzene kavuşturulması manasında kullanılmaktadır.
Nizam-ı Cedit fikrinin mimarı III. Selim 1761 tarihinde dünyaya gelmiş, doğduğu zaman büyük bir “cihangir” olacağı ümidiyle yetiştirilmiştir. Hatta fal ve burçlara meraklı olan babası III. Mustafa’nın bu huyunu bilen zamanın müneccimbaşısı, III. Selim’in eşref saatinde doğduğunu dolayısıyla büyük bir “sahipkıran” olacağını belirtmişti. Bu yalandan ötürü III. Selim’den beklentiler de artmıştı.
Selim, daha şehzadelik yıllarında farklı bir profil çizmiş, Avrupa’ya meraklı bir kişilik olarak yetişmiştir. Bu durum dışarıyla irtibat kurması, hatta Fransa Kralı XVI. Louis ile mektuplaşmasından anlaşılmaktadır.
III. Selim’in en önemli yönü ise Osmanlı tarihinde ilk kez toptan yeniliğe inanan bir padişah olmasıdır. Zira III. Selim, yalnız askerî sahada değil, devletin bütün müesseselerinde düzenleme yapılması gerektiği düşüncesinde idi. Osmanlı tarihinde ilk daimi elçilikler yine III. Selim devrinde faaliyete geçecektir.
Büyük ümitlerle tahta geçen III. Selim, gerek iç gerekse de dış politikada izlediği siyasetle oldukça başarısız bir yönetim sergilemiştir. Tahta çıktığında devam etmekte olan Rus ve Avusturya savaşının kötü gidişatına engel olmaya çalışmış fakat ordunun isteksizliği üzerine Osmanlı Devleti, savaştan çekilmiştir.
Ordunun durumunu gören Selim, yeni bir ordu kurulması için hemen düğmeye basmıştır. İlk olarak girişilecek reformlara kaynak yaratmak amacıyla İrad-ı Cedit hazinesi kurulmuştur.
Avrupai tarzda ordu kurulması için başlayan hareket, hiç şüphesiz eski imtiyazlı askeri sınıf olan Yeniçerilerin tepkisini çekmiştir. Az sayıdaki reformcu arkadaşları ile (Atabekan-ı Saltanat olarak anılırlar) kafasındaki yenilikleri hayata geçirmeye çalışan III. Selim, dış politikada başarısız bir duruş sergilemiştir.
Vehhabi ayaklanmasını bastırmakta zorlanan Osmanlı Devleti, İngiliz donanmasının İstanbul’u abluka altına almasına hiçbir cevap verememiştir. Prestiji sarsılan III. Selim, yeni orduya asker temini sırasında Edirne’de çıkan isyana da gerektiği gibi müdahale edememiştir.
İdarede görülen zaaflar neticesinde oluşan muhalefet ve Nizam-ı Cedit Ordusu kurulmasına karşı çıkan ve bunu “gavurlaşmak” olarak gören yerleşik zihniyet kısa sürede işbirliği yaparak Selim’in karşısına dikilmiştir.
Bilhassa III. Selim’den nefret eden Şeyhülislam Topal Ataullah Mehmed Efendi, Sadaret Kaymakamı Köse Musa Paşa gibiler Şehzade Mustafa’dan da destek alarak isyanı başlatmışlardır.
İsyanın başında ise Kabakçı Mustafa yer almıştır. Yamaklara zorla Nizam-ı Cedit elbisesi giydiriliyor bahanesi ile patlak veren isyan neticesinde III. Selim, reformcu arkadaşlarını cellatlara teslim etmiştir.
İsyan sonunda ayaklanmaya katılanlara “hüccet-i şerriye” verilerek kendilerinden hesap sorulmayacakları ilan edilmiştir. Bu yöntem daha sonra modern darbelerde de uygulanacak “dokunulmazlık” adı altında darbecilere hukuki koruma kalkanı getirilecektir.
Sonuçta Kabakçı Mustafa İsyanı başarılı olmuş, Nizam-ı Cedit reformları ortadan kaldırılmıştı. Fakat o sırada devrik padişahın yakın arkadaşı Alemdar Mustafa Paşa’nın İstanbul’a geldiği duyulunca III. Selim hemen yakalanarak idam edilmiş, II. Mahmut ise saray kadınları tarafından çatıya kaçırılmıştır.
Böylece İmparatorluğu kurtarma ümidiyle başlanan Nizam-ı Cedit Reformları yarıda kalmış, bunları tamamlamak ise daha sonraki padişah II. Mahmut’a nasip olmuştur.