Rumi takvime göre 31 Mart 1325'te (13 Nisan 1909) başladığı için bu adla anılan 31 Mart Vakasının fitilini ateşleyen gelişmeler İkinci Meşrutiyetin ilan edilmesi ile başlamıştır. Sultan II. Abdülhamid’e anayasayı ilan ettirmeyi başaran İttihat Terakki 1908’de yapılan seçimlerde tam bir zafer kazanmıştır.
Hürriyet sloganı ile başa geçen İttihatçılar, zamanla kendilerine muhalefet edenlere sertlikle karşılık vermeye başlamıştır. Kısacası İttihat-Terakki’nin kullandığı siyasi metotlar yani baskı ve şiddet pek çok insanı rahatsız etmiş ve muhalefete geçmelerine neden olmuştur.
Meşrutiyetin ilanı sonrası yaşanan gelişmelerden biri de bitmek bilmeyen siyasi cinayetlerdi. İşin kötüsü her cinayette fiilî durum yaratılıyor, katiller yakalanıp cezalandırılmıyordu.
Mesela 1-2 Kasım 1908 gecesi “idare-i sabıkanın en müthiş hafiyelerinden” olan İsmail Mahir Paşa, bir gece karanlığında atılan kurşunlarla öldürülmüştü. Bu ve bunun gibi cinayetler siyasi tansiyonu gitgide yükseltiyordu.
Bu dönemde İttihat ve Terakki’ye karşı muhalif partilerden biri de 5 Nisan 1909’da kurulan Fırka-ı Muhammediye idi. Bu partinin basın organı meşhur Volkan Gazetesi; sözcüsü ise Derviş Vahdeti adından biriydi. 10 Kasım 1908’den itibaren çıkmaya başlayan gazetede Derviş Vahdeti meşrutiyet aleyhine yazılar kaleme alıyordu.
31 Mart gününe yaklaşıldıkça, İstanbul’da siyasi atmosfer gittikçe ağırlaşıyordu. Muhalefet ve basın (Mizan, Volkan, Yeni Gazete, Serbesti, İkdam) tenkidin dozunu iyice artırıyor, buna karşılık, İttihatçılar da şiddet ve baskı metotlarına başvurmaktan geri durmuyorlardı.
Olayların patlak vermesine neden olan gelişme ise muhalif gazetecilerden Hasan Fehmi’nin öldürülmesi olmuştur. Fehmi’nin cenazesi İttihatçılara karşı kitlesel bir gösteri haline getirilmiştir.
İstanbul’da başlayan olaylar gittikçe büyümüş ilk anda ayaklanmaya bir grup asker (alaylı), molla ve ulema da katılmış, çıkan olaylarda 20 kadar ittihatçı öldürülmüştür.
Bu sırada Derviş Vahdeti, Volkan Gazetesi’nde kaleme aldığı yazısında Sultan İkinci Abdülhamid’e seslenerek “Bugün Meşrutiyetimizi reddetmek, Meclis-i Mebusan-ı Osmaniyi kapatmak yed-i kudret-i Şahanenizdedir” diyerek Meşrutiyetin ortadan kaldırılmasını dahi teklif etmişti.
Altındaki zeminin kaydığını gören İttihatçılar, isyancılara karşı Hareket Ordusu denilen ve komutanlığını Mahmut Şevket Paşa’nın yaptığı orduyu İstanbul’a getirtmişlerdir. İsyanı bastıran ordunun içinde Mustafa Kemal de yer alıyordu.
İsyanı bastıran İttihatçılar, uzun süredir planladıkları bazı senaryoları uygulamaya geçirmişler ve ilk olarak II. Abdülhamid’i tahttan indirmişlerdir. İttihat ve Terakki büyük bir nüfuz kazanmış, muhalefet adeta yok edilmiştir.
Bu isyan sonucunda geniş çaplı yargılamalar yapılmış ve isyan ile ilgili olsun olmasın birçok muhalif veya eski rejime yakın kişiler idam sehpalarına yollanmıştır. Fakat en can alıcı gelişme ise tepede yaşanmış ve İttihatçıların hiç sevmediği Sultan II. Abdülhamid tahttan indirilmiştir.
31 Mart Olaylarının üzerinden uzun bir süre geçmesine rağmen bazı sorular halen daha cevaplanamamıştır. Zira isyanla ilgili olduğu gerekçesiyle Sultan Hamid tahttan indirilmiştir. Fakat Sultanın bu isyanı teşvik ettiği veya desteklediği ile ilgili net bir delil ortaya konulamamıştır. Zira olayların başından itibaren Sultan II. Abdülhamid, hadiselere karışmamıştı.
Fakat isyanın ardından siyasi gücünü artıran İttihatçılar, sarayda daha rahat hükmedecekleri birini istediklerinden böyle bir değişikliği uygun görmüşlerdir. Gelinen noktada isyan gerekçe gösterilerek II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesi bir anlamda Osmanlı Devleti’nin de sonunu getirmişti.