Ne zamandır oyun yazmıyordum. Cepten yiyordum yani. Arkadaşların ısrarının da etkisiyle... Üç ay önce geldiler bana! 'DARBELİ MATKAP'tan esinlendiğimi inkâr etmiyorum.
Derken...
Nasıl oldu hatırlamıyorum bile.
Bir kapı açıldı ve DARBELİ MUTFAK'ta buldum kendimi.
"Her şey kafada biter" sözünün yanına...
Altın harflerle "her şey mutfakta biter" yazdım bile...
***
DARBELİ MUTFAK...
Ormanya, Bu Toprağın Çocukları, Bir Bakanın Randevu Defteri gibi oyunların yanında yerini alması ümidiyle onca olayı bizzat yaşadım sanki.
Çok etkileyici bir karakter bulmuştum:
Beyhude Çalışır...
İşte bu Beyhude Çalışır, bir gece rüyasında darbe olduğunu görür.
İşin kötü tarafı da darbe merkezi olarak onun evini kullanırlar.
Böylece kara mizah bir turne oyunu doğdu.
Fazla masraf olmasın diye altı kişiyle de oynanabiliyor.
***
DARBELİ MUTFAK...
Google'a baktım, böyle bir isimlendirme yok.
Bu köşede yazmamın sebebine gelince...
Hem oyun yazmak isteyenlerle hikâyesini paylaşmak istedim.
Hem de Taka'da yayınlanınca tescilleniyor ya...
Diğer oyun isimlerinden farklıydı çünkü.
Dost meclislerinde söylediğimde dikkat çekince anladım çok değerli olduğunu.
***
Darbe günlerini anlatmak kolay değil.
Yaşayanlar bilir çünkü.
Alıp götürürler, suçu da sonra bulurlardı bir şekilde.
Kayıplar olurdu, kim vurduya gidenler...
Konsey Başkanı ve ekibinin keyfi uygulamaları...
"Allah'ım! Bitsin bu kara günler" diye dua ederdiniz kenarda köşede ama nafile...
Hangi haltları işlediklerini o an tam olarak anlayamazdınız fakat yıllar sonra ortaya çıkardı yedikleri yemedikleri.
***
Her dönem böyledir aslında.
İster emretsin ister emir kulu olsun, insanın da bir raf ömrü var ve günü gelince göçüp gidiyor.
Tüm kirli çamaşırlar bir bir ortaya dökülüyor.
Acı olan şu ki ortada bir muhatap yok.
Darbe yapan ya da darbe yapmış gibi yönetenler...
Şöyle alışılagelmiş şekilde ülkenin en yaman gazetecilerinin önüne atılamıyor.
Oysa canlı yayında mimiklerini görmek, ses tonlarından ruh hallerini anlamak isterdik.
Hangi ülke olursa olsun, en küçük suçlunun bile adalet karşısında hesap verdiğinden yola çıkarak...
Darbe yapanların da böyle bir süreçten geçmeleri gerekir diye düşünüyorum.
***
Çok yakında sahnelerde olsun diye aklım fikrim 'DARBELİ MUTFAK'ta...
Nereye gitsem benimle geliyor; dursam duruyor, yürüsem yürüyor.
"Şu da olsun, şu da..."
Bazen de olanları "olmamış" diye siliyorum.
Hani "bitti" demeden bitmiyor ya...
Bir süre daha bekledikten sonra Ekimde izleyicisi ile buluşur inşallah.
***
DARBELİ MUTFAK...
Umarım biraz keyif kaçırır.
Yaşadıklarımızdan öğrendiğim tek şey...
Her güç zehir saçar etrafına; önce en yakındakileri etkiler, güç sahiplerini...
Olan da halka olur.
Biri hatırlatsa ki imkânsız...
"Sen de etten kemiktensin" diye...
Sözün özü özgürlük güzel şey.
Varken keyfi sürülemeyen, yokken özlenen...
Bir şey daha...
Her darbe dönemi, darbe gibi dönemler "kuluçka dönemi"dir aslında.
Sanatçılar biriktirdikçe biriktirir.
Sonra...
Romanlar, oyunlar, filmler ardı ardına gelir.
Bu açıdan bakıldığında borçluyuz darbecilere!
"Elinize sağlık" demezsek bile...
Uyuyan devi uyandırdıkları için belki de topuk selamı kıvamında bir selamlamayı hak ediyorlar!