Delinin biri camiye girer. Belli ki namaz kılacak. Ama oturmaz, meraklı ve şaşkın gözlerle etrafı süzer dolanır. Bir oraya bir buraya her köşeye dikkatlice şöyle bir bakar ve hızla camiden çıkar gider.

Az sonra sırtında bağlanmış odunlarla tekrar camiye geri döner

İçeri girer

Ve tam namaza başlamak üzere olan cemaatle birlikte saf tutar.

Ama sırtındaki odunlarla güç bela bitirir namazını

Eğilip kalktıkça hem yere düşerken çıkardığı sesle hem de saftakilere sürtünen odunlardan rahatsız olan cemaat sinirli bir şekilde güç bela namazı tamamlamış.

Nihayet namaz biter bitmesine ama her kafadan bir ses çıkar.

Herkes kıpırdanmaya adama söylenmeye başlamıştır bile.

İmama kadar ulaşır homurdanmalar

Hafiften tartışmalar başlar.

İmam aynı mahalleden az çok biliyor garibimin halini.

Şefkatle yaklaşır meczubun yanına ve der ki

“Oğlum böyle namaz mı olur, sırtında odunlarla sen ne yaptın. Hem kendini hem de çevreni rahatsız ettin. Bak bir daha namaz kılmaya sırtında yüksüz gel olur mu? “

Bunu duyan meczup, melun, mahzun manalı bir bakışla sorar âdetiniz böyle değil mi hocam?

Ne adedi der hoca

Cemaat de toplanmış merak ve şaşkınlıkla olayı izlemektedir o sıra.

Derki meczup bu kez

Hocam ben namaz kılmak için camiye girdim. Şöyle kendime uygun bir yer ararken çevredekilere baktım. Gördüm ki herkesin sırtında bir şeyler, yük var. Zannettim ki adet böyledir.  Ben de şu odunları yüklendim geldim işte. Neden kızıyorsun. Kızacaksan herkese kız, sadece bana değil. “

Hoca şaşırır benim sırtımda da mı var diye sorar

Evet der meczup, hepinizin sırtı yüklü.

Cemaatte ise hafiften deli işte manasına bıyık altından gülüşmeler başlamış.

Meczup bu kez daha da öne atılarak ve tek tek cemaati işaret ederek saf bir çocukça heyecanla bağırır.

Bak bunun sırtında mavi gözlü bir çocuk, bunda kocaman bir elma ağacı vardı. Bunda kırık bir kapı, bunda bir tencere yemek, bunda da kızarmış tavuk. Şunun sırtında yeşil gözlü esmer bir hatun, bununkinde de yaşlı annesi vardı.

Sonra iki elini yana salar başını sallar ve umutsuzca boş yok, boş yok hiç diye tekrarlar.

O böyle söyleyince herkes dehşet içerisinde kalır ve şaşkınlıkla birbirinin yüzüne bakar.

Aynen doğrudur dedikleri çünkü meczubun.

Kimi doğacak çocuğunu düşünüyordu namazda, kimi bahçesindeki ağaçlarını, biri onaracağı kapıyı, diğeri lokantasında pişireceği yemeği, biri açtı aklında yiyeceği tavuğu düşünüyor.

Birinin sırtında sevdiği kadın, diğerinde de bakıma muhtaç annesi vardı.

Hoca, peki söyle bakalım benim sırtımda ne vardı diye sorar deli diye bilinen meczuba.

O da der ki zaten en çok da sana şaştım hoca efendi.

Sırtında kocaman bir inek vardı.

Meğerse hocanın ineği hastaymış öldü mü ölecek mi düşünürmüş namazda.

Evet, bunu ne meczup ne de hoca söylüyor

Şimdi ben soruyorum

Hangimiz namazda bir şeyi düşünmüyoruz

Hangimiz kendini tam olarak namaza verebiliyoruz, Allah’a yönelebiliyoruz ama ruhen teslim olabiliyor muyuz?

Ya cemaatin ya hocanın düşündüğü birçok şey var.

Namazda iken hangimiz ayakkabılarımızı çalınıp çalınmadığını düşünmüyoruz?

Hangimiz borcumuzu veya alacağımızı düşünmüyoruz?

İşimizi gücümüzü düşünmüyoruz.

On dakikalığına da olsa Allah ile aramıza hiçbir şey almadan kalabiliyor muyuz?

Namazı huşû içerisinde idrak etmeliyiz.

Namaz kılarken neden kalbimizi dünya sevgisi ve meşgalelerinden uzak tutmayıp Allah'a bağlamayı, kendimizi tam manasıyla Allah’a vermeyi yapamıyoruz.

En kıymetli ibadet araya hiçbir şeyi koymadan kendini direkt Allah’a verebilmektir.

Allah namazımızı ve dualarımızı kabul eylesin.

Amin.