Şehirler kültürel yapı ve sosyal yaşantısıyla “şehir” unvanını kazanır. Bu bağlamda maziye bakıldığında Trabzon’un bu unvanı çoktan hak etmiş, sonradan modernist ve çağdaş olduklarını söyleyerek ele avuçtaki kazanım ve değerlerini yok ederek adeta enkaza dönüştürülmüş bir şehir.
Bazıları bilmediklerinden bizlere kızar, öfkelenirler. Bu dostlarımızın bir defa neden bu ifadelere yer verdiğimi sorduklarında, sonra eminim bana tek bir söz söyleyeceklerinden eminim “HAKLISIN!”. Bu iddiamı ispat için elimizde pek çok veri var. Ne mi çoook şey!..
Dünyanın güzel şehirleri pırıl - pırıl, kültür salonları, spor alanları ve yorgunluğun atılacağı mekanlara sahiptir. İnsan iş çıkışı bir yerde yarım saat oturup bir kahve içmek ister. Hakkıdır da. Biz bu işleri ya yaşamın dışında bir refleks olarak görüyoruz ya da şehrin değişik alanları, billboardlara astırttığımız afişler ile halletmeye çalışıyoruz. Altmış beş yaşımdayım gördüğüm sadece yık-yap, değiştir. Trabzon çok şeyde bize ilkleri yaşatır. Aynı şeyleri kültürel alanda da görüyoruz. Pek çok yaz-boz derneği olmasına rağmen çoğunun birbirinden haberi yok. Sosyal faaliyet mi, tere yağ, hamsi ızgarası içi bomboş kalın kalın yüzlerce kitap var görülse de esas işlev bakımında boş ve sadece oldu bitti maaşallah gibisinden benim çift kilitli sandık gibi kitaplarım var gibisinden boş bir böbürlenme ile kırık topuk ayakkabı ökçesine basarak Srilanka yengeci gibi yan yan yürüyerek, belli birkaç yerde on liraya bir kahve içtiğinde kültürel hizmetin yapıldığı kanaatine varıyor.
Tarihinin MÖ. beş bin yılına giden koca şehrin neden bu denli geri bırakıldığını merak eden yok. Herkes halinden memnun görünüyor. Zaman-zaman öfke ile karışık gülüyorum, öfkeleniyorum, sanat kulvarında koştuğunu söyleyen bazı tantel takımına da acıyorum. Şekilsel devşirme binalarda kültürel hizmet verdiğini göstermeye çalışanlara da, hiç mi yurtdışına seyahat etmiyor, oralarda bu işlerin ne kadar hassas ve itina ile yapıldığını görmüyorsunuz. Görüyorsanız prosüdürü kendinize sığınacak bir kalkan yapıyorsunuz. Mesela Rusya’ya kaldırılan ve yüzbinlerce liraya getirildiği söylenen materyalleri gören kim var? Sadece meraktayım. Bu konuda samimiyim, bunu beni tanıyan herkes bilir. Amacım asla şer atmak değildir, zaten bana da yakışmaz. Ancak kendimi bu konuda sorumlu hissediyorum. Mesela elliye yakın çıkmış kitabımdan haberdar olan bir yetkili var mı? Tesellim bir gün göçüp gittiğimde arkadan olur ya belki birim yapar diye sahiplenen olur. Rahmetlik anam derdi ki: “Elden gelen öğün olmaz, olsa da karın doyurmaz”. Ne yazık ki güneşin oluştuğu bu tarihi şehirde güneşe hasret içerisindeyiz. Şaziye yap bana bir Meksika kahvesi, köpüklü olsun!..