İlk olarak 7.7 ertesi gün 7.5 şiddetinde yaşanan ve merkez üssünün Kahramanmaraş olduğu açıklanan deprem sonrası ortaya korkunç manzaralar çıktı. 10 vilayeti etkileyen felaketin ardından ölüm ve yaralanmaların yaşandığı yıkımlar görüldü.

Yakın tarihimizin tozlu sayfalarını karıştırdığımızda en az bugünkü deprem kadar yıkıcı bir felaketin 1939 yılında meydana geldiğini görüyoruz. Zira meşhur Erzincan depremitıpkı bugünkü gibi sadece depremin merkezi olan Erzincan’da değil, Erzurum, Tokat, Amasya, Giresun, Ordu, Gümüşhane, Tunceli gibi vilayetlerde de can kaybına yol açmıştır.

7.9 şiddetinde yaşanan Erzincan depremi Kahramanmaraş felaketi gibi kış aylarında olmuş ve insanları uykusunda yakalamıştır. Gece 2 sularında yaşanan felaket neticesinde 32 bin kişi hayatını yitirmiştir. 116 bin bina yerle bir olmuştur. O günün şartlarında oldukça yetersiz kalan arama kurtarma çalışmaları neticesinde 10 bine yakın yaralı da tedavi altına alınmıştır.

Erzincan depreminde ölü sayısını artıran bir başka unsur ise mevsim şartları idi. Zira -35 dereceyi bulan şartlarda hayatlarına devam etmek zorunda kalan insanların bazıları, depremden değil soğuk ve açlıktan hayatını kaybetmiştir.

1939 depremi sonrası zarar gören insanlar devlet eliyle bölgeden zorunlu olarak göçe tabi tutulmuştur. Zira bazıları yaralı halde olan depremzedeler Malatya, Sivas, Ankara, Diyarbakır gibi vilayetlere sevk edilmiştir. Hatta akrabaları ölmüş ve kimsesiz kalmış bazı depremzede kadınların 200 kadarı da bez fabrikasında çalışmak üzere Malatya’ya gönderilmiştir.

Erzincan felaketi sonrasında da tıpkı bugünkü gibi ülke çapında yardım seferberliği başlamıştır. Memleketin dört bir yanından toplanan para, erzak, ilaç ve diğer malzemeler deprem bölgesine aktarılmaya çalışılmıştır.

1939 yılında yaşanan depremin bir kötü tarafı da zamanlamasıydı. Zira bu yıl içinde dünyada etkileri uzun süre devam edecek ve 6 yıl boyunca 50 milyon insanın ölümüne neden olacak İkinci Dünya Savaşı başlamıştı. Türkiye, zaten kısıtlı olan ekonomik kaynaklarını savunma sanayine aktarmış, erkek nüfus askere alınmıştı. Dolayısıyla deprem, Türkiye’yi yine hazırlıksız yakalamıştı.

Neticede halk arasında “Büyük Erzincan Depremi” olarak anılan bu felaketin izi uzun süre silinememiştir. Bunda Türkiye’nin o günlerde içinde bulunduğu siyasi ve ekonomik şartların da etkisi büyüktür.

81 yıl önce yaşanan bu felaketten sonra yine birçok kez depremle sarsıldık. 1942 ve 43’de Tokat ve devamında Samsun ve Bolu depremleri, 1972 Kütahya depremi, 1976 Van depremi, 1999 Gölcük ve Düzce depremleri, 2011 Van depremi gibi afetler 7 şiddetinin üzerinde olmuş bu felaketlerde çok sayıda can ve mal kayıpları yaşanmıştır.

Gelinen noktada ülkemizin fay hattının üzerinde olduğu gerçeğini göz önünde bulundurmalıyız. Geçmişten günümüze on binlerce insanımızın canına mal olan depremlerden korunmak için daha etkin önemler almalıyız. Çirkin, içi çürük beton yığınları inşa ederek insanımızı bu potansiyel mezarlıkların içine hapsetmemeliyiz.

Her deprem sonrasında binlerce vatandaşımızın hayatını kaybetmesi, bu konuda geçmişten gerekli dersleri çıkarmadığımızı gösteriyor. Geçmişten ders çıkarmayan milletler, geleceğini inşa edemez sözünü bir kez daha hatırlatıyor ve bu vesile ile hayatını yitiren vatandaşlarımıza Allahtan rahmet diliyorum.