Sezona süper kupa ile başlayan Avcı ve öğrencileri üst üste iki lig maçından da gol yemeden ayrılmayı başarması rakip camiaları tedirgin etmeye yetti. Henüz iki maç oynanmış olmasına rağmen öylesine panik oldular ki vakit kaybetmeden hakemler üzerinden Fırtına'yı yıpratma operasyonlarına giriştiler.

Rakip camiaların taşeron kanallarının ve kiralık kalemlerinin yürüttüğü dezenformasyona ilk Kopenhag maçında beklentinin altında kalan oyun ve sonrasında Antalyaspor hezimeti eklenince içeride de çatlak sesler yükselmeye başladı.

Dışardan yürütülen yıpratma çalışmalarının domine ettiği içerideki hoşnutsuzluk Kopenhag takımını elemenin önemini bir kat daha artırmıştı.

Hatta bana göre bu maç; Avcı'nın yıkım çemberinden tek çıkış yolu, özgürlük bileti idi ve ona göre bir oyun ortaya koyacaktı.

Beklentilerimi haklı çıkarır nitelikte, kadroda radikal değişiklikler gördüm. Defansın değişmez ismi Vitor yerine Denswil, hucumda Trezeguet yerine Djaniny, merkezde Bakasetas yerine
Dorukhan ilk on bire yazılmıştı.

İlk yarı için bir başlık koysak kaçıranların devresi en doğru başlık olurdu herhalde. Önce Djaniny, sonra Cornelius, sonra Bardhi derken tüm oyuncular bir, bazıları birden fazla pozisyonu
heba etti diyebiliriz..

Rakibin kontra çıkmaktan başka bir planının olmadığı koca 45 dakika basiretsizlik ile beceriksizlik arasında kayboldu gitti. İkinci yarı daha da tempoyu artıran fırtına rakip kaleyi iyice bunaltmaya başladı. Abdullah
hocanin Trezeguet ve Kouassi hamlesi ile her geçen dakika baskı da pozisyonlar daha da arttı. Bazen çizgiden kaleci çıkardı, bazen doğru adam yanlış yerdeydi, bazen öyle bazen böyle gol
bir türlü gelmek bilmedi...

Gol için tüketilen onca emeğe, tere rağmen olmayınca olmadı ve devler ligi ahlar vahlar içinde elimizin içinden kaydı gitti..Bize de her şerde bir hayır var demek kaldı..