Tarihimizde en fazla tartışılan liderlerden biri de Sultan II. Abdülhamid’dir. Kendisine Avrupalıların yakıştırdığı gibi Kızın Sultan diyenler olduğu gibi O’nu hatasız veya insanüstü bir varlık gibi görenler de Ulu Hakan yakıştırması yapmaktadırlar.
Osmanlı Devleti’nin en bunalımlı günlerinde tahtta çıkan Sultan Hamid, iç ve dış kaynaklı birçok sorunla karşılaşmıştır. Sultan Hamid’in tahtta çıktığı günlerde Osmanlı maliyesi iflas etmiş bir durumdaydı. Balkanlarda Bulgar, Sırp ve Karadağlılar isyan halindeydi. İsyanları destekleyen Rusya, Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etmiş ve dedelerimizin 93 Harbi dedikleri felaketlerle hatırlanacak büyük bir savaş başlamıştır.
Savaş sonunda Berlin ve Ayastefanos Anlaşmaları ile pek çok toprak kaybedilmiş, Kıbrıs İngiltere’ye bırakılmış yine İngilizlerin kışkırtmasıyla Bosna-Hersek’in yönetimi Avusturya’ya verilmiştir. 1881’de Fransa Tunus’a, ertesi yıl İngiltere Mısır’a, bir oldubitti ile el koymuş; Bulgarlar da 1885’te Doğu Rumeli eyaletini işgal etmiştir.
Genç ve tecrübesiz padişah, bu sıkıntılı durum içinde bir de iç muhalefetle uğraşmak durumunda kalmıştır. Zira 93 Harbi sırasında, sadece kendi menfaatlerini düşünen azınlıkların faaliyetlerini gören Sultan Hamid, anayasanın kendisine verdiği yetkiyle meclisi süresiz olarak tatil etmiştir. İşte bundan sonra kendisine karşı 1908’e kadar devam edecek bir muhalefet hareketi başlamıştır.
Sultan Hamid, 93 Harbinin yaralarının sarılmasının ardından memleketin ilerlemesi için çalışmış, ilk olarak dış borç temin edilmesi için adımlar atılmıştır. Ülkenin dört bir köşesinde okullar açılmış, ulaşım alanında da atılımlar yapılmış tamamen yerli ve milli sermaye ile Hicaz Demiryolu hattı kurulmuştur.
II. Abdülhamid’in en başarılı olduğu alanlardan biri de dış politika olmuştur. 93 Harbi sırasında ve sonrasında yaşananları unutmayan Sultan Hamid uyguladığı denge siyaseti sayesinde Rusya ve İngiltere’ye karşı bir şekilde toprak bütünlüğünü korumayı başarmıştır. Fakat 1890 sonrasında Ermeni ayaklanmaları başlamış, II. Abdülhamid bu ayaklanmalar karşısında tavizsiz bir tutum izlemiştir. Ermeniler tarafından kendisine karşı yapılan suikastı yara almadan atlatan Sultan Hamid, en büyük darbeyi yine kendi yurttaşlarından yemiştir.
Sultan Hamid’in iktidardan devrilmesi için örgütlenen Paris ve Cenevre gibi merkezlerden yönetilen muhalefet 1900’lere gelindiğinde oldukça kuvvetlenmiştir. Muhalefetin gözü öylesine kararmıştır ki padişahı devirmek için Hınçak ve Taşnak gibi terör örgütleri ile dahi iş birliği yapmışlardır. 1908 yılında “Hürriyet İsteriz” sloganı ile Balkanlarda başlayan ayaklanmalar, isyan dalgasına dönüşmüş ve Sultan Hamid 23 Temmuz 1908’de anayasayı tekrar yürürlüğe koymuştur. Ertesi yıl 31 Mart ayaklanması adıyla tertip edilen isyanla ilgisi olduğu gerekçesiyle tahttan indirilmiştir. Böylece İttihat ve Terakki en önemli hedefine kavuşmuştur.
II. Abdülhamid’i devirince her şeyin tozpembe olacağını sanan genç İttihatçılar büyük bir yanılgı içinde olduklarını çok geç anlamışlar ve yaptıkları hatalarla 9 senede koca Osmanlı Devleti’nin sonunu getirmişlerdir.
Günümüzde gezi olayları sırasında ayaklanan gençler, 1908 yılında Sultan Hamid’e karşı isyan eden muhalefete benzetilmektedir. Şu unutulmamalıdır ki, II. Abdülhamid’e karşı muhalefet edenler daha sonra yaşanan yıkımın müsebbibi olmuşlardır. Ayrıca Osmanlı Devleti’nin son büyük padişahı olan II. Abdülhamid devrini tek bir kelimeye hapsedip hakaret edercesine “istibdat dönemi” olarak nitelemek çok büyük bir talihsizliktir ve tarihi bilmemektir.