Millet olarak Orta Asya'dan gelmişiz Anadolu'ya. Çünkü tarım ve hayvancılıkla geçimlerini sağlayan Türkler bulundukları coğrafyada kuraklık, salgın ve zamanla kalabalıklaşmaları yüzünden yeni yerleşim yerleri arayışı içerisinde olmuşlardır.
Sultan Alparslan'ın 1071'deki Malazgirt Zaferi'yle birlikte Anadolu'yu Türklere yurt etmesi Türklerin tarihindeki dönüm noktalarından biridir. Türkler olarak Anadolu'da çok büyük bir medeniyet inşa etmişiz. Fakat Orta Asya'da bizden sonra da birçok Türk kökenli boylar ikamet etmeye başlamıştır. Bunlar zamanla kendi devletlerini kurmuşlardır.
Bugün, çok şükür ki, Orta Asya'da Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan olmak üzere beş tane genç Türk Cumhuriyeti mevcuttur. Bu Türk devletleri Mihail Gorbaçov'un yönetimindeki Rusya'nın (SSCB'nin) açılım politikası (glasnost ve perestroyka) nedeniyle bağımsızlıklarını dünyaya duyurdular. Bu çerçevede 1991 yılının 31 Ağustos’unda Kırgızistan, 1 Eylül’de Özbekistan, 18 Ekim’de Azerbaycan, 27 Ekim’de Türkmenistan ve 16 Aralık'ta da Kazakistan bağımsızlıklarını ilân etti. Türk dünyasının abisi konumundaki Türkiye, söz konusu kardeş cumhuriyetleri tanıyarak yürekten destekledi.
Türk Cumhuriyetleri zaman içerisinde dünyada adını duyurmaya ve varlığını kabul ettirmeye başladı. Bunun hızlandırılmasında Türkiye'nin çok büyük katkıları oldu. Türk devletleri gittikçe sosyal, kültürel ve ekonomik ilişkilerini artırarak güçlenmeye başladı.
Zaman içerisinde Türk Cumhuriyetleri arasında TÜRKPA (Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesi), Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi, TÜRKSOY (Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi), Avrasya Bir (Avrasya Birliği Vakfı), Türk Dünyası Belediyeler Birliği, Türk Dünyası Yazarlar Birliği, Türk Dünyası Araştırma Merkezleri, Ortak Üniversiteler gibi birçok ortak teşkilât kuruldu. Bu kurumlar ilişkilerimizi daha da perçinledi. Her biri bir yıldız olan Türk Cumhuriyetleri bugün en büyük gücümüz ve iftihar kaynağımızdır. Rabbim şer güçlere karşı onlarla olan (iş)birliğimizi daim ve kaim eylesin.
Türk Cumhuriyetleri arasında Türkmenistan benim için apayrı bir yer ve önem teşkil eder. Zira üç yıl boyunca Türkmenistan'ın başkenti Aşkabat'taki Türkiye Cumhuriyeti'nin resmî eğitim kurumlarında (Aşkabat İlâhiyat Lisesi, Mahdumkulu Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi ve MEB TÖMER) öğretmen olarak görev yapma bahtiyarlığına eriştim.
Türk Cumhuriyetlerinin en güneyinde ve Hazar Denizi ile Aral Gölü arasında bulunan bugünkü Türkmenistan Cumhuriyeti’nde yaşayan Türkmenlerin tarihi çok eski zamanlara kadar uzanmaktadır. Türkmenistan bölgesinde 13. ve 14. yüzyılda ise önce Moğol daha sonra Timurluların hâkimiyeti söz konusudur. Mangışlak bölgesinde yaşayan Türkmenler ise 17. yüzyıl ortalarına kadar bağımsız bir şekilde yaşamışlardır. Uzun bir süre Hive Hanlığı ve İran ile mücadele eden Türkmenler 1873 yılından sonra da Ruslar ile mücadeleye başlamışlardır. Ruslara karşı verdikleri mücadele sonucunda 1884 yılında Rus egemenliğini kabul etmek zorunda kalmışlardır. 19. ve 20. yüzyıllarda ayaklansalar da bağımsız olamamışlar ve 1917 yılında Sovyetler Birliği egemenliği altına girmişlerdir. Sovyetler Birliği’nin dağılması sonucunda Türkmenler de bağımsız olmuştur. Sovyetler Birliği’nin dağılması sonucunda Türkmenistan Parlamentosu 27 Ekim 1991 tarihinde bağımsız Türkmenistan Cumhuriyeti’ni kurmuştur. Bugün başkenti Aşkabat olan bir ülkeye sahip olan, vaktiyle kendi içinde iki farklı Rus dönemi (Çarlık ve SSCB dönemleri) geçirmiş olan Türkmenler, bölgeye Rusların gelmesiyle birlikte önemli ve bir o kadar da sancılı siyasî ve kültürel süreç yaşamışlardır.