Gerçekten anlatılması ve anlaşılması çok zor bir şehir şu Trabzon… Beş yıl önce bu konuya “Trabzon’u Kurtarmak” başlığı altında değinmişim. Yazdıklarıma yeniden bakınca...
Bölgemizin tanınmış araştırmacı-yazarlarından Saygıdeğer Mustafa Yazıcı’yı aradım.
Tören alanındaydı ve bu işin bir yerinde olması gerektiğine inanıyordum.
Selamlama faslının ardından…
“Abi, şehrin kurtuluş gününün değişmesinde sizin de katkınız olmuş?”
“Doğrudur, dönemin Trabzon Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Orhan Fevzi Gümrükçüoğlu’na konuyu açtım, bilgi verdim, belgeler sundum. Bu konuda zaten Prof. Dr. Kenan İNAN Hocamızın yürüttüğü bir çalışma vardı.”
Düşünebiliyor musunuz, şehrin kurtuluşunu yanlış günde kutluyorsunuz.
26 Ekim…
Şaka gibi…
Karadeniz’le örtüşen tam bir kara mizah söz konusu…
Derken, nasıl olmuşsa yarım asırlık uykudan uyanmış şehir; basın, akademisyenler, yöneticiler devralmış sorunu.
Yanlış hesap önce bir akademisyenden, üniversiteden dönmüş.
Özellikle de Prof. Dr. Kenan İNAN Hocanın büyük emeği geçmiş doğru tarihin belirlenmesinde…
Sonunda Türk Tarih Kurumu olaya el koymuş ve kurtuluş günü netleşmiş.
15 Ağustos.
Ve bizler 2022’den beri kurtuluşumuzu doğru günde kutluyoruz.
***
İşin günahı Prof. Dr. İsmail Hakkı Uzunçarşılı’ya yıkılmak istenilmiş.
Hem Milli Hükümet tarafından Ocak 1922’de Trabzon Lisesi Tarih Muallimliğine tayin edildiğinden…
Hem de alanın duayeni olduğundan üstadın fikri önemli sayılmış.
Uzunçarşılı’nın, tarihçi William Miller’ın, Venedik elçilik heyetinin mektubundaki 26 Ekim 1461 tarihi…
Trabzon’un Osmanlı İmparatorluğu tarafından fethedildiği tarih olarak kabul edilmiş.
Bu tarihin, Trabzon’un fetih tarihi değil de mektubun varış tarihi olduğunu öğrendik günün birinde…
Ve onlarca yıl yanlış günde tören düzenleyip durduk.
Kimselerin de aklına diğer kaynaklara bakmak, karşılaştırma yapmak gelmeyince...
Al sana tarihi yanılgının zirve noktası…
***
Sen, bir ya da birkaç gün değil…
İki ayı aşkın bir süre saparsan gerçek günden…
Allah bilir ne geyikler dönmüştür dünyada?
Salonlarla alanlardan yükselen kahkahaları duyar gibi oluyor insan…
Sosyal medya da yıkılmıştır, kesin...
***
İki kurtuluş günümüz var.
15 Ağustos 1461’le…
24 Şubat 1918…
Şanslı sayılırız çünkü böyle bir günü olmayan kentler biliyoruz.
İyi de yıllar sonra öğrendik ki birinden birini yanlış kutluyoruz.
***
Kurtuluş günlerinin eski cazibesini kaybettiği ortada...
O günleri görenler birer birer kopunca hayattan…
Kutlama hazırlıkları da komiteleri zorlamaya başladı.
Yabancı konuklar ve görevliler için de “incitici” sayılabilecek bir görüntü…
“Bak, buradan kovduklarımız sizsiniz aslında…”
Tamam, kurtuluş günü hatırlatılsın fakat komşu ülke ilişkilerinin de nefret ve korku üzerine inşa edilmemesi gerekiyor. Dikkat ve tedbire “evet" desek de bu işin mutlaka başka bir yolu olmalı…
***
Her ne kadar kurtuluş günlerinin kutlanması hususunda tereddütler olsa da…
Çok büyük acılar yaşayarak bugünlere geldiğimizi de unutmuyoruz.
Dünya milletler ailesi içinde dostluk ve barış isterken…
Gerçekleri de tüm teknikleri kullanarak nesilden nesile aktaralım.
Abartmadığımız takdirde gizli sözlüğümüz olmasında hiçbir sakınca yok.
Hafızamızın başköşesine oturtulmuş fotoğrafları da yabana atmayalım.
Hastalığa dönüşmediği sürece “şüphecilik” bizleri pek çok tuzaktan koruyabilir.
***
Bu arada "komşular ne yapıyor" diye tarayınca arşivi...
Özellikle de Yunanistan...
Osmanlı'dan kurtuluşunu nasıl kutluyor?!
200. Bağımsızlık Günü...
25 Mart 2021...
1821'deki ayaklanmalarına destek veren Rusya, İngiltere ve Fransa üst düzey katılım sağlamış.
Rusya başbakanı, Fransa savunma bakanı İngiliz veliaht prensi orada...
Prens Charles'ın babası Prens Philip; Yunanistan kraliyet ailesinin bir ferdi olarak Korfu'da dünyaya gelmiş.
Prens Philip'in babası Yunanistan Prensi Andreas da Anadolu'yu işgal eden Yunan ordusunda kolordu komutanı...
Şimdiki İngiliz Kralı Charles, Yunan Kralı edasıyla "1821’in cesareti, kararlılığı ve azminden ilham alabiliriz" diye bitirmiş sözlerini.
***
Türkiye, dünyanın en zor coğrafyasında çünkü “Türklerden Kurtuluş Günü”nü kutlayan komşularla sarılı çevresi...
Uzak yakın fark etmiyor, “Türk Etkisi”, sınırların çok çok ötesine geçmiş, bildiğimiz gibi değil yani...
O yüzden “bir gün geri dönecekler” endişesiyle kılı kırk yarıyorlar, kırk dereden su getirtiyorlar.
***
Türk’ün hoşgörüsüne bakar mısınız?
Türk’ten kurtuluşlarını kutlayan komşuların günlerini büyükelçilik ve daha üst düzeyde çelenklerle mesajlarla kutlamışız.
Türk Politikası, pek çok örnekle açıklanacağı gibi iyimserlikte sınır tanımıyor.
“Biraz daha önyargılı mı olsak acaba” diye düşünmeden edemiyor insan.
***
Bir de bize yapılanlar…
İtalya seyahatimizde bizi Slovenya sınırındaki Trieste’de bir kiliseye götürmüşlerdi.
Yıkılan dış duvarlarının bir bölümünün özellikle öylece korunduğu anlaşılıyordu. Rehber, beş asır önce buraya akınlar yapan, duvarları yıkan, kasabayı yağmalayan “Barbarlar”dan bahsederken birden karşısında Türk turistler de olduğunun farkına vardı ve defalarca özür diledi.
Olayların yüzünüze yüzünüze çarpılmasının sizi ne hale getirdiğini orada iliklerime kadar hissetmiştim.
“Sizinkiler yaptı!”
“İnsanın kanına dokunuyor” sözü boşuna değilmiş.
***
Bugün özgürce yaşayabiliyorsak memlekette...
Yollarımız kesilmiyor, evlerimiz basılmıyor, sağda solda “kim vurduya” gitmiyorsak...
Ay yıldızlı bayrağın altındaysak...
Sözün özü “bizim marşı çalıyorsa bandolar”...
Başta Mustafa Kemal ATATÜRK olmak üzere o adsız kahramanlar sayesindedir.
Ruhları şad, mekânları cennet olsun.
İyimserlikse iyimserlik…
Tüm dünyaya örnek olacak şekilde yeni bir konseptle hatırlayalım, hatırlatalım.
Yapabiliriz.