Osmanlı tarihinin en hüzünlü sayfalarından biri de Sultan Abdülaziz’in saltanat yıllarında yaşanan gelişmelerdir.
Sultan Aziz, 1861’de tahta çıkmıştır. Kişilik olarak bilhassa ilk yıllarında alaturka bir görüntü içinde olan Abdülaziz, Avrupa adetlerinden hoşlanmayan, taklitçilikten uzak duran bir yapıya sahipti.
Tahta çıkar çıkmaz gereksiz masrafları kısan Abdülaziz, maliyeyi nispeten düzene sokmuş, 1863 yılında Mısır’a bir seyahat düzenlemiştir.
Fakat Sultan Aziz’i zor durumda bırakan olaylar, daha çok Balkanlar’da yaşanmıştır. Bilhassa Sırp ve Karadağlıların isyan halinde olmaları ve devletin bunlara bir türlü önlem alamaması Sultan Aziz’e karşı muhalif bir yapılanmanın kurulmasına neden olmuştur.
Sultan Abdülaziz Osmanlı Devleti'nin devamını Rusya'ya karşı kuvvetli bir askeri güce sahip olmakta görüyordu. Bu sebeple saltanatı süresince kendi tahsisatından ve devlet bütçesinden milyonlarca lirayı bu uğurda harcamıştır.
Sultan Abdülaziz denizciliğe büyük önem vermişti. İngiltere ve Fransa ayarında bir donanmaya sahip olabilmek için bütçenin çok çok üstünde paralar harcamıştır. Tersaneleri ıslah etmiş, yurt içinde yapılması mümkün olmayan zırhlı gemiler dışarıdan satın alınmıştır.
Fakat Rusların kışkırtmasıyla Balkanlar’da yaşanan buhran Osmanlı Devleti’ni zor duruma sokmaya devam etmiştir. Buna karşı daha sonradan Genç Türkler adını alacak aydın bir grup, Sultan Abdülaziz’e karşı muhalefete başlamış, gördükleri tepki üzerine Avrupa’ya kaçmışlardır.
Abdülaziz, Osmanlı tarihinde ilk kez görülen bir işe imza atarak III. Napolyon’un davetlisi olarak Avrupa’ya seyahate çıkmıştır.
Sultan Abdülaziz, Avrupa gezisinde gördüklerinden oldukça etkilenmiştir. Zira İstanbul’a dönüşünün ardından bir anda büyük masraflara girilerek Avrupa tarzında saraylar inşa edilmeye başlanmıştır. (Çırağan ve Beylerbeyi Sarayları gibi)
Artan masraflar, içi boşalan ve düzensizce harcanan paralar neticesinde Osmanlı Devleti 1875 yılında çıkardığı Ramazan Kararnamesi ile iflasını açıklamıştır.
İşte bu tarihten sonra devlet içinde Abdülaziz’e muhalefet edenler iyice cesaretlenmiştir. Anayasal bir sisteme geçilmesi gerektiğini iddia eden bu kişiler Fransız İhtilalinden etkilenmişlerdi. Namık Kemal, Ziya Paşa gibi aydınların başını çektiği bu grup devlet içinden de destek almıştır.
Bilhassa Hüseyin Avni Paşa ve Mithat Paşa’nın önderliğindeki muhalifler bir gece Sultan Aziz’i tahtan indirmiş ve yerine daha önceden anlaştıkları V. Murat’ı tahta çıkarmışlardır.
Devrik padişah, önce Topkapı Sarayı’na daha sonra Feriye Sarayı’na kapatılmıştır. Bir gece Hüseyin Avni Paşa’nın örgütlediği suikast timi, Sultan Aziz’in odasına girerek bileklerini kesmiş ve olaya intihar süsü verilerek oradan ayrılmışlardır. İşin kötüsü olay yerine gelen ilk kişi, cinayetin planlayıcısı olan Hüseyin Avni Paşa idi.
Neticede tahta geçtiği tarihte İmparatorluğu kurtaracak “sahip-i kıran” gözüyle bakılan Sultan Abdülaziz, darbeci bir grubun yaptığı vahşi bir suikastla hayatını kaybetmiş, olayın aydınlatılması için Sultan II. Abdülhamid döneminde Yıldız Mahkemeleri kurulmuş ve sorumlular gerekli cezalara çarptırılmıştır.
Öldüğü esnada doktor bile çağırılmayan, hastaneye dahi kaldırılmayan, adeta çırpına çırpına can veren Sultan Aziz’in bu hali halkta şok etkisi yaratmış, vicdanlarda büyük bir yara bırakmıştır. Zira dehşet verici bu olay sonradan dillere dolaşacak şu sözlerle ifade edilmiştir:
“Seni tahttan indirdiler. Üç çifteye bindirdiler. Topkapı’ya gönderdiler, Uyan Sultan Aziz uyan, kan ağlıyor bütün cihan.”