Annesini/ babasını anneannesini, hunharca öldüren gençlerin haberleri sıkça duyuyoruz. Üstelik de bunlar; imkanları olan, iyi yetiştirilmeye(!) çalışılan çocuklar! Yakın bir geçmişe kadar anne babaya öff  bile denilmediği bir toplumda büyüdük! Nasıl bu hale geldik?

Nerede yanlış yapıyoruz?

Neyi kaybettik?

Ülke olarak bizi nasıl bir gelecek bekliyor?

En önemlisi bu durumu nasıl düzelteceğiz!

Eğitim önemli!

Hem aile, hem de okuldaki eğitim…

Anne babalar çaresiz!

Eğitim sistemi esasında sadece bugünün sorunu değil!

***

Konuyla bağlantılı bir kitaptan söz etmek istiyorum sizlere…

Belki aranızda okuyanlar vardır!

Türkçe’ye en çok çevrilen kitaplar arasında yer alıyor çünkü…

Kitabın adı: Beyaz Zambaklar Ülkesinde

Beyaz Zambaklar Ülkesi denilen yer Finlandiya!

Yazarı, Grigoriy Petrov.

Kitabın yazarı Finlandiyalı değil Rus.

Rus asıllı fakat kiliseyi eleştirdiği için Rusya’dan kovulmuş biri…

O zamanki Yugoslavya topraklarında biraz da Bulgaristan da yaşıyor.

Kitabında,  Finlandiya’yı neden anlatıyor?

Finlandiya’ da 1800’lerin sonunda; aydınların halkı cehaletten kurtarmak iyi bir eğitim sistemine sahip olmak için verilen büyük bir mücadele var.

Kitabın konusu işte bu mücadele!

Kitabın, bizim ülkemiz için bir önemi daha var.

O da Atatürk’le ilgili…

Atatürk,  bu kitabının askeri okulların müfredatında okutulmasını emrediyor.

***

Bu notu düştükten sonra; bugüne de ışık tutacağını düşündüğüm için kitaptan bir bölümle sizi baş başa bırakıyorum:

“Herkes, hayattan bir şey almak ister fakat ona bir şey vermek istemez!

Birçok kimseler toplum hayatına asalak olarak atılırlar!

Hayatın anlamını başkalarını sömürmekte ve başka kimsenin sırtından geçinmekte ararlar.

Böyle bir hayat felsefesi uzun yıllar boyunca çocuklara aşılanır!

Bunu kim aşılar anne ve baba!

Bu felsefe ile yetişen çocuklar büyüdükten sonra aç gözlü şehvetperest tembel ve saygısız olurlar!

En sonunda artık hiçbir kimseye hiçbir şeye sevgi ve bağlılık göstermeyen lakayt gençler olurlar!

Bunlarda; vatana ve ulusa karşı sevgi yüksek ideallere ve ciddi çalışmalara saygı uyanmaz.

Anne ve babalarını da samimi bir sevgiyle sevmezler!

Ne ekerseniz onu biçersiniz, ne pişirirseniz onu yersiniz!

Eğer gençliğin ruhunu işlenmeyen bir tarla gibi kendi haline bırakırsanız orada ısırganlar ve dikenler yetişir.

Anne ve babaların çocukların beynini ve kalbini böyle işlemeden bırakmaları akla ve vicdana uygun değildir!

Hatta diyebilirim ki böyle bir ihmal ahlaksızlıktır cinayettir!

Çünkü çocukların iyi yetiştirilip yetiştirilmesi yalnızca anne babayı ilgilendiren bir konu değildir!

Aynı zamanda toplumu ve devleti de ilgilendiren çok mühim bir meseledir.

İstediğiniz kadar mükemmel kanunlar yapın, seçim işlerinde halka istediğiniz kadar yetki verin sosyalizmin mucizevi güçlerine istediğiniz kadar inanın eğer çocuklarınız gerektiği gibi eğitilmezlerse hayata bir hiç olarak girerlerse parlamento ve bütün hukuk işlediği halde genel ve sosyal hayat yine sönük ve  paslı olacaktır.

Bu nesilden gelen memurlar ihmalci, bakanlar ise politik birer cambaz olurlar! Milletvekilleri çıkar peşinde koşarlar!

Okullar, yeni neslin kalbini kurutan ve kavuran birer mağara olur.

Basın, sokaklarda kendini satılığa çıkaran rujlu makyajlı kadınlara döner!

Tok veya aç olan kalabalık kitleleri ise kendilerine yabancı olan her şeye ve özellikle yukarı tabaklara karşı nefret haset ve ihanet duyguları beslemeye başlarlar.

Bizim yeni genç vatanımız sizden böyle şeyler beklemiyor.

Finlandiya’nın geleceği büyüktür. Burada herkes karnı tok, halinden memnun olmalıdır.

Şahsi hayatınızı ve halkın hayatını buna uygun olarak düzenleyin!”