Hemen hemen her gün tahammül sınırlarımızı perişan eden skandal bir olay, vahşet görüyoruz, duyuyoruz. Televizyonlarda kırmızı şeritli altyazılar, soruşturmalar, kovuşturmalar, gözaltılar, tahliyeler son dakikalar falan filan…  Artık başımız dönüyor midemiz bulanıyor. Ortada bir zehirlenme var ama gıda olmadığı kesin.

Minicik bir bedeni boğazlayıp dereye atanlar mı? Yediklerimize at, eşek, domuz eti katanlar mı? Yenidoğan ünitelerinde bebeklerin ölümüne sebep olanlar mı? Devletin savcısını makamında tehdit edenler mi? İşledikleri cinayeti videoya çekip gönderenler mi? Vekil dokunulmazlığıyla yurda kaçak mal sokanlar mı? Bir şekilde hapisten çıkıp züppeliğini milletin gözüne sokanlar mı? Milyonluk işleri devlete milyara ihale edenler mi? Belediyelerin zerzevat konserlerinden milyoncukları cukkalayanlar mı?

Haberleri bitirip bir türlü hava durumuna geçemiyoruz.

Nuri Bilge Ceylan’ın “Kuru Otlar Üstüne” filminden Samet Öğretmen’in  direnmek mi teslim olmak mı çıkmazında söyledikleri aklıma geliyor. Umut etmenin yorgunluğu kemiklerimize kadar işliyor.

Kafamızda deli sorular. Yaşamadığımız, görmediğimiz ne kaldı? Bu karanlık ve uzun tünelden çıkabilecek miyiz?

Tam bunları düşünürken lanetlenmiş kavim İsrailoğullarının  Gazze’de kim bilir kaç çocuğu daha öldürdüğü aklıma geliyor. Kaç çocuk daha yetim ve öksüz kalıyor. Enkazlar, toz, toprak, duman, açlık, susuzluk… Feryatlar arş-ı rahmana yükseliyor ve ne yazık ki çaresiz bekliyoruz, bakıyoruz…

İçeride, dışarıda dört nala koşan meseleler.  Dünya yangın yeri olmuş. Söndürmeye denizler, okyanuslar yetmiyor. Gücümüz, takatimiz, moralimiz tükenmek üzere. Tüm bu ahval ve şerait içinde dilimde Pir Sultan Abdal’ın “derdim çoktur hangisine yanayım” sözleri. Teslim olmak yok. Hepsiyle mücadele edeceğiz ve Allah’ın izniyle galip geleceğiz. Her şeye rağmen umudumuz var, olmalı da… Belki çaresiziz ama ümitsiz değiliz…

Allah’ın vaadi gerçektir. Ebu Hureyre’den rivayet edilen bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (SAV) buyuruyorlar ki: “Müslümanlar ile Yahudiler büyük bir savaş yapmadan kıyamet kopmaz. O savaşta Müslümanlar Yahudileri mağlup edecektir…” Umudumuzu, inancımızı yüksek tutup safları sıklaştıracağız.

Siyonistler, Müslümanlara zulüm etmeye devam etsin. İmanımız, inancımız zalimleri çok büyük azap beklediğini bizlere müjdeliyor. Zalimin zulmünden de mazlumun ahından da habersiz olmayan Allah, zalime mühlet veriyor, bizlere de imtihan... Sakın, Allah'ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Ancak, Allah onları (cezalandırmayı), korkudan gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne erteliyor. (İbrahim Süresi 42.ayet)

Üzerimizde Samet Öğretmenin “Umut Etmenin Yorgunluğu” olsa da karamsar değilim, olmayalım da. Siyonistlere  vadedilmiş toprak falan yok onlara sadece vadedilmiş lanet var.

Cenab-ı Allah bizlere, gözü dönmüş bebek katillerinin uğrayacağı gazaba şahitlik etmeyi nasip eylesin.