Trabzon, tarih boyunca Anadolu’nun en önemli transit merkezlerinden biri olmuştur. İpek Yolu’nun Karadeniz’e çıkış kapısı durumundaki Trabzon aynı zamanda Venedik ve Cenevizli tüccarların da en gözde ticaret güzergâhlarından biriydi. 1461 yılında yaşanan fetih hadisesinin ardından bu durum böylece devam etmiştir.

Karadeniz ve Trabzon için en önemli gelişme 1774 sonrasında yaşanmış ve anılan tarihte imzalanan Küçük Kaynarca Anlaşması ile Ruslar, Karadeniz’e inme hakkını elde etmiştir. Aslında Osmanlı’nın toprak bütünlüğünü tehdit eden bu durum ne gariptir ki Trabzon’un yükselişine sebep olmuştur.

Rusya’nın Karadeniz’de ticaret yapabilme hakkını elde etmesinin ardından zamanla diğer Avrupalı devletler de bu imtiyaza sahip olmuş ve Karadeniz ticareti tarihinin en parlak dönemini yaşamaya başlamıştır. Bu ticaretin canlanması doğal olarak Trabzon’u da olumlu etkilemiş ve şehir bir anda Asya’nın en önemli ticari merkezlerinden biri haline gelmiştir.

19’ncu yüzyılın ortalarına gelindiğinde Trabzon, tarihinin en canlı günlerini geçiriyordu. Şehirde adeta nüfus patlaması yaşanıyor, onlarca gazete ve dergi yayın yapıyor, çok sayıda konsolosluk faaliyet halinde bulunuyordu.

Fakat her alanda yaşanan bu hızlı yükseliş yine hızlı bir çöküşle neticelenmiştir. Birinci Dünya Savaşı sürecindeki işgal ve devamındaki muhacirlik hadisesi gibi olaylar Trabzon’un ticari cazibesini yok etmiştir. Elde edilen kazanımlar kaybedilmiş, Karadeniz ticareti sönmüş, İpek Yolu’nun kaymağını Ruslar yemeye başlamıştır.

Cumhuriyetin ilk yıllarına gelindiğinde Trabzon artık eski zengin ve mamur Anadolu kenti değildi. Rumların gidişiyle yaşanan sermaye kaybı, idari manada küçülmeyle birleşince Trabzon, artık sıradan bir liman kenti haline bürünmüştür.

Trabzon’un zirveden hızlı düşüşü şehir halkı üzerinde bir travma yaratmıştır. Şehrin eski halini bilenler gelinen durumu bir türlü kabul edememiş en sonunda çareyi şehri terk etmekte bulmuştur.

Trabzon şehrinin geçmişte yaşadığı en büyük travmalardan birinin hikâyesi işte bu şekildedir.  Fakat günümüze gelindiğinde zirveden bir anda dibe inme konusunda pek de değişen bir şey olmadığı görülmektedir.

Zira tıpkı 19’ncu yüzyılda yaşanan hızlı yükseliş ve ardından gelen ani düşüş durumunun bir benzerini bu sefer farklı bir alanda, futbolda gözlemliyoruz. Mesela çok değil bundan tam bir yıl önce Trabzonspor, rakiplerine onar, on beşer puan fark atarak şampiyonluğa koşuyordu.

“Bu sene o sene bundan sonra her sene” sloganları sokak lambalarına dahi yazılmıştı. Saha içinde ve dışında müthiş bir hava yakalanmıştı. İstanbul’un üç büyük kulübü Trabzonspor’un olası şampiyonluğu halinde gelecek seneleri de hegemonyası altına alacağı endişesi içindeydi.

Fakat tıpkı eski günlerde olduğu gibi Trabzon’un makûs talihi yine değişmedi. Zirveden iniş yine sert ve keskin oldu. Zira daha bir yıl geçmeden bütün motivasyon kaybedilmiş, seyirci desteği yitirilmiş, bütün hedeflerden uzaklaşılmış bir kulüple karşı karşıya kalmaktayız.

Trabzon’un tarihindeki farklı konularda yaşanan bu iniş ve çıkışlar şehir halkının psikolojini olumsuz etkilemektedir. Zira başarı ve zenginliğe alışmış insanlar ellerindeki kazanımları kaybettiğinde yaşanılan üzüntü daha derin bir hal alıyor.

Trabzon örneğinden hareketle şunu ifade etmeliyiz ki, millet olarak ticaretten, sanata, eğitimden spora kadar hayatın hemen her sahasında istikrarlı bir yapıyı inşa etmemiz gerekiyor. Aksi takdirde yaşanan istikrarsızlıklar toplumsal bünyemize zarar vermektedir.