Eskiden her şey bollaştığında ucuzlardı. Hamsi bile çok olduğunda tarlalara gübre olarak serilir, hem arazi gübrelenir hem de doğa korunmuş olurdu. Bir komşu meyve toplayacak olsa bakır sahanlarda üzerini örterek komşuya da mutlaka bir göz hakkı gönderilirdi. Rahmetlik annem “oğlum görüp imrenirler günaha kalmayalım” diyerek elimize meyve tabağını tutuşturup gönderirdi. Böylece de meyvesi olmayan da yararlanırdı. Ortak bir toplumsal paylaşım var idi.

Zaman içerisinde bazı şeylerin değişime uğraması olağandır. Ancak son zamanlarda toplumsal bir vicdani kirlenme yaşıyoruz. Sahil yolunun yapımı sonrasında şehirde balık kıtlığı yaşanmaya başladı. Şimdi balık artıkça fiyatlar da artıyor. Palamut hamsiyi, yunuslar palamudu yiyor mazeretleriyle vatandaş öylesine soyulmakta ki, usta kasabın yumruk ile koyun soymasından daha mahir. Vatandaş adeta tezgahlardaki ateşe bulaşmamak için kaçıyor. Yiyebilenler yiyor, gerisi mi? Yemese de olur. Günahtır, yazıktır!..

Sadece balık mı? Hayır!.. Tezgahlara yaklaşmadan uzaktan ateşini hissediyorsunuz. Fiyat soran çok, satın alan yok. Palamut hamsiyi, yunus palamudu ve vatandaşı da satıcı ortadan kaldırıyor. Bir palamut yirmi lira. Sonra da koro halinde bir ağlama “işler kesat ağabey!..” Ucuzluk olası değil, acaba sahilde bir de ucuzluk duası mı düzenlense. Yağmur, güneş duaları var da ucuzluk duası neden olmasın? Yoksa kasaplarda, balık tezgahlarında sessiz çığlıklar ayyuka çıkmış durumda. Ahlak, toplum çöküyor, çürümüşlük yayılıyor. Kontrolsüz bir toplumsal çözülme yaşanıyor.