Önem açısından dil ve vatanın bazı noktalarda birbirlerinden ayrıldıkları görülmektedir.

Dil ve vatanın kaderi bir olmasına rağmen, bunlar bir araya geldiğinde özellikle bizim ülkemizde bazı durumlar dil aleyhine gelişmiştir. Çünkü insanlar vatanlarını savunmak için göstermiş oldukları çabayı dillerine sahip çıkma noktasında göstermemişlerdir.

Sıradan vatandaşlar canlarını vererek ya da can alarak vatan savunmasında büyük başarılar elde etmektedirler. Bu insanlar canlarını ortaya koyarak vatanlarını dolayısı ile dillerini de korumuş olmaktadırlar.

Fakat dilin kendi içinde bazı sınırlıkları bulunmaktadır. Dili korumak için insanın aklını, bilgisini, bilincini ortaya koyması gerekmektedir. Dil, daha ziyade o ülkeyi yönetenlerin, aydınların, yazarların korumasına muhtaç olmaktadır. İşte bu noktada Türkçenin tarih boyunca bazı sorunları olmuştur.

Halkımızın vatanı korumak için vermiş olduğu mücadelenin benzerini aydınlarımız dili korumak için vermemişlerdir. Çünkü dilin korunması için o dilin işlenmesi, o dil ile eserlerin ortaya konulması, o dilin geliştirilmesi ve canlı tutulması gerekmektedir.

Yine bir ülkenin yöneticileri dillerini korumak için dil politikaları geliştirmeleri, dilin kullanım alanlarının kanunla belirlemeleri, dillerine kanunla koruma kalkanı oluşturmaları çok önemlidir. Özellikle yöneticilerin ve aydınların kendi dillerini küçük düşürücü ifadeleri kullanmamaları, genç nesillere yanlış örnek olmamaları gerekmektedir.

Dil ve vatan bir millet için hemen hemen aynı öneme sahipken vatan dile göre daha nankör durmaktadır. Çünkü bir millet bir savaştan yenik ayrıldığında vatanını hemen kaybedebilir, vatan bir milleti anında terk edebilir, fakat bir dil bir milleti anında terk etmez.

Bir vatanın bir milleti terk etmemesi için insanların o vatan toprağı üzerinde amelelik yapma, o toprağın her köşesini imar ederek oraya kendilerini hatırlatacak tarihi eserler, mükemmel yerleşim alanları oluşturma mecburiyetleri vardır. Üzerinde işlem yapılmaz ve eserlerle donatılmazsa toprak ona sahip olan milletin rengini hemen alır.

Vatan da dil de korunmaya muhtaçtır, vatan elden çıktığı anda artık başkalarının hükmü altına girer fakat insan vatansız kaldığı anda dilsiz kalmaz. İnsanlar esarete düştüklerinde dilleri onlara kimliklerini, kültürlerini hatırlatır. Onlarda bilinç ve bilinçle birlikte direnç geliştirir.

Vatana dışarıdan dile içeriden saldırılar olur. Vatanın düşmanları bilgili, dilin düşmanları cahillerdir. Bugün dış güçler mi çocukların okullarda İngilizce eğitim almasını şart koşmaktadır? En ücra bir köşede market açan insanımıza, marketinin adının İngilizce olmasını İngilizler mi zorlamaktadır. Ya da Araplar mı Arapçanın kutsal bir dil, Türkçenin önemsiz bir lisan olduğunu bize dayatmaktadır? Bütün bunlar insanların rızası ile yaptığı, bunu yaparken de mutlu olduğu cahillik taşıyan eylemlerdir. Maalesef Türkçe Türklerden çekmeye devam etmektedir.

Türkçenin en büyük sorunu, Türkçeyi kullanan ve kendini Türk diye tanıtan kişilerin Arapçanın, Fransızcanın, İngilizcenin gölgesine sığınarak kedilerine alan açmaları, Türkçeye ikincil bir nazarla bakmaları olmaktadır.

İnsanımıza vatan bilinci verilirken dil bilincini de yerleştirme mecburiyetimiz vardır. Vatan bilincinin ikna ediciliği daha yüksektir. Dil bilinci olmayan toplumun vatan ve millet bilinci eksik ve yetersizdir.

Şurası bir gerçek ki dil ve vatanın en büyük düşmanı cehalettir. Bu cehaleti yenemediğimiz ve hatayı dışarıda aradığımız sürece başımız sıkıntıdan kurtulamayacaktır.

Vatanını kaybeden er geç o vatanın benzerine yine ulaşabilir. Fakat dilini kaybedenler kendilerini kaybederler ki onların bir daha dünya üzerinde vatan sahibi olmaları imkânsız olur.