Trabzon ve Doğu Karadeniz’in en önemli ihraç maddesi olan fındığın alım fiyatı birkaç gün önce açıklandı. Kimileri fiyatı makul bulurken kimileri ise artan maliyetler karşısında bu fiyatı düşük buldu.

Fındık fiyatının düşük ya da yüksek olması ayrı bir tartışma konusudur. Aslında üzerinde durulması gereken konu Türkiye’nin, dünyanın en önemli fındık üreticisi olmasına rağmen bu durumu yeterince değerlendiremediği gerçeğidir.

İşin vahim yanı ise bu vaziyetin neredeyse bir asırdır aynı şekilde seyretmesidir. Yani fındığın üretim aşamasında söz sahibi olan Türkiye’nin satış ve pazarlama noktasında yaşadığı eksiklikler geçmişten günümüze devam etmektedir.

Mesela elimizdeki kayıtlara bakıldığında bu vaziyetin nasıl süreklilik gösterdiğini daha iyi anlıyoruz. Mesela 19. Yüzyılın sonlarına gelindiğinde Trabzon’da bulunan ve fındık ihracıyla uğraşan şirketlerin 4’ü Türk, 4’ü Rum, 3’ü Ermeni, 1’i ise İsviçreli firmalardı.

1920’lerin başında fındığın en büyük alıcısı Hamburg ve Marsilya pazarlarıydı. Bunlardan Hamburg pazarı, fındık ve üzüm ithalinin %80-85’ni Türkiye’den yapıyordu ve buraya gelen mallar Polonya, Çekoslovakya, Batı Rusya piyasalarına aktarılıyordu.

Cumhuriyetin ilk yıllarında Doğu Karadeniz ve Trabzon fındıklarının dış piyasalardaki en büyük rakibi İspanyol fındıklarıydı. Aslında İspanyol fındıkları özellik bakımından Türk fındıklarının gerisinde kalsa da fabrikalarda daha profesyonel bir şekilde elenerek piyasaya sürüldüğünden Türk fındıklarından daha yüksek fiyata alıcı bulabiliyordu.

Fındık satışında en kritik süreç, nüfus mübadelesinden sonra yaşanmıştır. Zira 1924 sonrasında Rumların, Trabzon fındık piyasasından çekilmeleri ilk bakışta piyasanın tamamen Türklerin tekeline gireceği izlenimini uyandırsa da mübadeleden sonra gelişen süreç düşünüldüğü gibi olmamıştır.

Rumlar, fındığın satış merkezleri olan Hamburg ve Marsilya’ya yerleşerek buradan manipülasyonlar yapmaya başlamışlardır.

Rum tacirlerin bu etkinliğinin en fazla hissedildiği yer Marsilya’ydı. Zira bu dönemde Marsilya piyasasına yerleşen Rum tacirler, buraya gelen fındıkları kendileri alır ve daha yüksek fiyata diğer pazarlara satarlardı.

Türk tüccarlarından ucuz fındık alan Rum komisyoncular, bu malları Fransa dışına hem de daha pahalıya satıyorlardı. Bu durumdan en fazla zarara uğrayanlar ise Türk firmaları ve Trabzonlu fındık üreticileriydi.

Avrupa pazarlarına yerleşerek Türk fındıklarına aracılık yapan Rum Firmalar, sadece aracılık yapmakla kalmıyor, Türklerin bu pazarlara girmesine de engel olurlardı.

Yerli firmalar ise fındık fiyatlarını düşürmek için piyasaları manipüle eden Rumlar yüzünden zarar ediyorlardı. Zira 1925 yılında Marsilya piyasalarına sürülen Türk fındıkları 1200-1225 franka satılırken İspanyol fındıkları 1500 franka satılıyordu. Bunun en büyük sebebi Rum tacirlerin havadislerine inanan Türk firmalarının fiyatları aşağıya çekmesiydi.

1931 yılında yazılan bir raporda fındığın satış aşamasında yaşanan sorunlarla ilgili olarak, fiyat kırma bahanesi ile propaganda yapan ecnebi firmaların spekülasyonları sebebiyle Türk firmalarının milyonlarca lira zarar ettiği ifade edilmiştir.

Görüldüğü üzere gerek Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarında gerekse de Cumhuriyet döneminde fındığın kaderini hep yabancı eller belirlemiştir. Günümüze gelindiğinde ise fındık piyasasının gerçek sahibi yine bazı dış menşeili firmalardır.

Bir an için şöyle bir şey düşünelim. Yıllar yılı bizim elimizde olan ve bir türlü bu konuda gerçekten söz sahibi olamadığımız fındık mahsulü, Almanya’da, Fransa’da veya İngiltere’de yetişseydi bu durum böyle mi olurdu?