Milli takımın Lüksemburg maçını hepimiz izledik sanırım. Ülkenin yarısına ‘’Lüksemburg nerede?’’ sorsam harita üzerinde yerini gösterecek insan sayısı bir elin parmaklarını geçmez.

Yüzölçümü olarak daha dün il olan Bayburt kadar bile yok, nüfusu Avrupa'daki Türk nüfusundan az ama Türkiye'ye 3 gol atmayı başardılar.

Milli maçı izlerken Trabzonspor’un maçını izliyormuşçasına acı çektim desem abartmış olmam. Rakip kim olursa olsun 2 kere gelip 4 gol atıp gidiyor. Hem de elini kolunu sallaya sallaya. Üstelik gol attıkları Türk milli takımının bir savunma oyuncusu Luxemburg takımının toplam değerinden fazla.

Abdullah hocanın Türk futbol literatürüne kazandırdığı ‘’Parçadan bütüne’’ sözünden yola çıkarsak, parça olarak niteleyebileceğimiz lig takımlarının savunma zaaflarının aynısı hatta fazlası bütüne yani milli takım sirayet etmiş…

Bazen 'acaba hücuma fazla mı kafa yoruyoruz ki savunma tedbirlerini unutuyoruz' diyorum kendi kendime. Dünyada bu işi yapamayan bir tek biz kaldık herhalde. Bundesliga'da, La Liga'da, Premier Lig’de vs. bu işler nasıl oluyor kimse merak etmiyor mu?

Yıllarca bu büyük liglerden antrenör, oyuncu vs. gibi binlerce spor adamı geldi gitti. Onlar bize uydu biz onlardan hiçbir şey alamadık. Gelenler Türkiye'de futbol altyapısı var kabul edip teknik ile taktik ile meşgul oldular, oyalandılar. Oysa Türk futbolunun sorunu taktik ya da teknik yanlışlar değildi.

Sorun taktik disipline sadakatteydi, sorun görev bilinci eksikliğinde idi, sorun disiplin anlayışında idi.

Hücum ederken hangi savunma tedbirleri alınacak, kimler nerede duracak, hepsi önceden plânlanmalı ve oyuncular bu plana sadık kalmalıydı.

Amatör ruh diye bizlere alkışlatılanının aslında disiplinsizlik, yaptığı işe saygısızlık olduğunu anladığımızda aslında çözüm için ilk adımı atmış olacaktık.

Hâlâ geç kalmış değiliz, hala yapabiliriz, hala başarabiliriz yeter ki günlük çözümlerle problemi büyütmek yerine uzun vadeli bir proje ile, sabır ile, kendimizi dev aynasında görme hastalığından sıyrılarak, samimiyetle çalışmak kaydıyla.

Hadi ne kaybederiz, haydi kalkın ayağa, yarın değil şimdi!