Günlük konuşma dilimizde de kullanıyoruz. “Kelebek Etkisi gibi bir şey…” Küçük olayların büyük etkilere neden olabileceğini ifade ederken… Her ne kadar önce hava durumu gibi bilimsel olaylarda kullanılmaya başlansa da… Zaman içinde ekonomi, felsefe ve politika da bu kavramın farkına vardı, tepe tepe kullandı.

Kelebek Etkisi”, aslında bir tür kaos teorisi…

Şöyle ki…

Amazon Ormanlarında bir kelebeğin kanat çırpması, ABD’de fırtına kopmasına yol açabiliyor.

Ya da...

Tunus'taki Muhammed Buazizi olayı...

Ruhsatsız olduğu gerekçesiyle pazar tezgahına ve terazisine el koymak isteyen zabıtalara direnmiş...

Maruz kaldığı haksızlık, şiddet ve aşağılamaya dayanamayarak aynı gün kendini yakmıştı.

Bu olay halkı sokaklara dökmüş, domino taşı etkisiyle Kuzey Afrika ve Orta Doğu’da Arap Baharı’na evrilmişti.

Zeynel Abidin Bin Ali, Hüsnü Mübarek ve Muammer Kaddafi gibi liderler devrilmişti.

***

Küçük değişiklikler büyük etkilere yol açar.”

Özetin özeti bu.

Görmezden gelirsen, tedbir almazsan maliyet artar, canın yanar.

Özellikle son yirmi yıldır Doğu Karadeniz’e musallat olan “kelebek”te olduğu gibi…

Oysa adına şiirler, romanlar yazılan...

Şarkılar bestelenen, müze ve filmleri yapılan dünyanın en güzel canlılarından biri...

Coğrafyası mı değişti yoksa genleriyle mi oynandı?

Bahçelerimizi balkonlarımızı işgal etti, meyve ve sebzelerin özsuyunu emerek kuruturken kimliğini de değiştirdi.

Katil kelebek...”

Yetmemiş olacak ki “vampir kelebek”le üreticilerle yetkililerin korkulu rüyası haline geldi.

***

Rusya’nın en büyük botanik bahçesi 1892’de Soçi’de kurulur.

Dünyanın her köşesinden bitki getirilir ki bazıları Uzak Doğu kökenlidir ve üzerlerinde bu kelebeğin yumurtaları da vardır. Yumurtalardan çıkan kelebekler güneye doğru daha nemli bölgelere yayılır ve altmış yıl önce “tehlike” Gürcistan’da kayıtlara geçer (1964). Kivi ve narenciye fideleriyle önce Rize’ye, ardından da Trabzon’a taşındığında başımıza bela olur.

Çünkü bu kelebeğin yumurtalarını yiyen yusufçuklar, tatlı su kaynaklarının azalmasıyla yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadırlar.

Kelebekler, üreyebilecekleri ve yayılabilecekleri bölge için tam bir vampire dönüştükleri sırada…

Bölge, kokarca istilasına uğradı.

Kimyasal kullanılamıyor, kullanılsa da etkili olmuyor.

Türkiye’nin en fazla yağış alan bölgesi adeta vampir kelebek cennetine dönüşüyor.

Derken kelebek etkisine bir de kokarca etkisi ekleniyor.

***

Doğal dengeyi her geçen gün daha da bozuyoruz.

Örnek mi arıyoruz? Yusufçuklar…

Önceleri kırlarda vadilerde niçin renk renk kelebeklerle sürüler halinde dolaştıklarını şimdi daha iyi anlıyoruz. Birbirleri için “besin zinciri” sayılan canlıların pek çoğunun soyu tükendi tükeniyor.

Böyle olunca da kelebekle savaşacak böcek arıyoruz.

***

Millet, kelebeği unuttu, kokarcanın derdine düştü.

Bilinçli üreticinin takdire şayan çabasını yer yer heyecanla izliyoruz.

İyi ama yetmez.

Bir köy çocuğu olarak mücadelenin nasıl yapılması gerektiği konusunda bizim de fikrimiz var.

Öncelikle SEFERBERLİK ilan etmeliyiz.

Tehlikenin büyüklüğü ortada…

Kelebek ve kokarcayla savaşta tüm üreticiler işin içinde olmalı, “KELEBEK ve KOKARCADAN BEŞ YILDA KURTULMA PLANI” hazırlanmalı…

Eğitilmeyen üretici, ulaşılmayan bahçe kalmamalı.

Seferberlik aynı anda sahillerden dağlara doğru başlatılmalı.

*** 

Yaşayanlar 2025’i de görecekler, 2030’u da…

Yapılanları ve yapılamayanları...

Çok büyük bir “işgal”le karşı karşıyayız.

Bu yıl başlamazsak bir yıl daha geç kalacağız.

Tarım ve Orman Bakanlığı teşkilatı tek başına yeterli olamayacak.

Dolayısıyla Belediyeler, Milli Eğitim, Milli Savunma, Üniversiteler, Diyanet ve Sivil Toplum Kuruluşları da fiilen bu seferberliğin içinde olmalı.

Bizim, “kelebek şuradan geldi, kokarca buradan” bilgilendirmeleriyle geçirecek bir saniyemiz bile yok.

Kendimizi kandırmayalım, “KELEBEK ve KOKARCADAN BEŞ YILDA KURTULMA PLANI”nı mutlaka devreye sokalım.  

Olmadı, 2. BEŞ YILLIK KURTULMA PLANI...

***

Bu yıl üzümlerle fasulyelere daha fazla dadandı vampir kelebekler.

Sürü halinde yaşıyorlar ve her yerdeler.

Kapya biberler, bir ressamın fırçasından çıkmış gibi...

Domatesler, salatalıklar bir tuhaf...

Kokarcalar zaten fındığın canına okudu.

Özellikle “randıman” esnasında ortaya çıkan tüm günahlar onun hanesine yazılıyor.

Şimdilik yüksek rakımlı bahçelere çıkmaya gücü yetmese de yakın gelecekte neler olabileceğini kimseler düşünmek bile istemiyor!

Farkında mısınız?

Tehlike, “geliyorum” dememiş, gelmiş; bağa bahçeye, balkona  kurulmuş bile...

Farkında mısınız?

Tehlike çok büyük!

Bu yüzden mücadele; yalnızca Ziraat Odaları, Tarım ve Orman Bakanlığıyla üreticilere bırakılmamalı.

35 İlde 300 bin Samuray Arısı Salınması Projesi”ne olumlu bakmakla birlikte...

Sayın Bakanımız İbrahim Yumaklı’yı, bu tehlikeye en üst düzeyde yeniden dikkat çekmek ve ilgili tarafların katılacağı ilk seferberlik toplantısını gerçekleştirmek üzere Trabzon’a davet ediyoruz.

Unutmayalım ki seferberliğe dönüşmeyen kampanyayla gün bile kurtarılmaz; bu, böyle biline.