Öğretmenlik mesleği toplumun orta tabakasının en fazla olmak istediği ve tercih ettiği bir alan olmuştur. Orta tabakada bazı gruplar, çocuklarının vali, kaymakam, doktor, savcı, hâkim olmasını hayal ötesi gördükleri için öğretmenlik mesleği onlar daha cazip gelmiştir. Bazı aileler, çocuklarının hiç olmazsa bir öğretmen olmasını arzulamış ve çocuklarını bu yönde yönlendirmişlerdir.
Şair Nâbî’nin 1701 yılında yazmış olduğu Hayriye-i Nâbî adlı eserinde dile getirmiş olduğu bu tiplemeye Mehmet Kaplan “Orta İnsan Tipi” adını vermiş ve bu yapı Türk toplumu için önemli bir mihenk taşı oluşturmuştur. Osmanlı’da ve günümüzde esnaf sınıfı istenilen seviyede ve kültürde gelişmediği için esnaf aileler bile çocuklarının kendi mesleklerinde ilerlemesini değil, onların orta hâlli bir memur olup rahat bir yaşam sürmelerini öncelemişlerdir.
Her on yılda bir darbelerin, ekonomik krizlerin olduğu bir ülkemizde aileler, çocuklarının başını belaya sokacak, onlara ekonomik sorunlar yaşatacak mesleklerden ziyade, garanti bir geliri olan daha durağan ve tek düze işleyen, dalgalanmaların az olduğu yatay bir hayat düzleminde giden memurluğu, çocuklarına layık görmüşlerdir.
Mehmet Kaplan, Şâir Nâbî’nin “Orta Tip İnsanı” için, bu tabakanın yüksek zümre ile halk tabakası arasında orta bir yer işgal ettiğini, çoğu memur ve idare adamlarından olan bu kesimin dünyada olduğu gibi konofrmist bir karakter taşıdığını, bu tabakanın umumî davranış bakımından nazik, efendi, ilim ve irfan sahibi olduğunu, en büyük ideallerinin rahat bir ömür geçirmek olduğunu, Tanzimat’tan sonra bu tabakadan bazı kesimlerin Batı’dan ihtilalci fikirler benimsediğini, fakat bu tabakanın genel karakteristiğinin ihtilalcilikten ziyade muhafazakârlık olduğunu beyan etmiştir.
Türkiye’de özellikle 12 Eylül’den sonra bu tabakanın içe gömülmüş bir yapısı oluşmuştur. Aileler çocuklarının siyasete, sağ-sol davalarına bulaşmadan kendi hâllerinde bir yaşam sürmelerini isteyerek bu tabakanın içe doğru kıvırmasına neden olmuşlardır.
Katmanlaşarak daha kabarık bir hâl alan bu tabaka insanları, çocuklarının millî manevi kimliklerini muhafaza ederek orta gelirli bir yaşam sürmesini tercih etmişlerdir. Orta hâlli memurlar, esnaflar, geliri normal olan köylüler bu tabakayı oluşturmaktadır.
Genelde hayatın acımasızlığı karşısında daha savunmasız olan ailelerin zeki, çalışkan, daha itaatkâr çocukları öğretmenlik mesleğini tercih etmektedir. Öğretmenlerin kendileri de bizatihi bu tabakayı oluşturmaktadır. Son zamanlarda bu tabakanın statüsüne, gelir düzeyine, toplum içindeki itibarına isyan eden ve bu tabakadan kurtulmak isteyen bazı memur ve öğretmenler, mesleklerinin yanında ticaretle, borsa oyunlarıyla da ilgilenmeye başlamışlardır.
Özellikle muhafazakâr partiler için oy deposu konumunda olan bu tabaka her dönem siyasiler için cazip bir alan olmuştur. Oy potansiyeli fazla, siyasi nüfuzu fazla olmayan bu tabaka, seçim zamanında ciddiye alınmakta, seçimden sonra ihmal edilmektedir.
Atanan veya atanamayan öğretmenlerin hepsi bu tabakaya dâhilidir. Her siyasi partinin bu sahipsiz tabakanın insanına ve onun tercih etmiş olduğu mesleklere yönelik kolay bir şekilde müdahalede bulunması, bu tabakanın insanlarını rahatsız etmiştir. Son zamanlarda özellikle uzman, başöğretmen gibi kavramlar üzerinden sınava tabi tutulmaları, mülakat, öğretmenlik meslek kanunu gibi uygulamalarla üzerlerine gidilmesi bu kesimde büyük rahatsızlık oluşturmuştur. Günümüzde mülakatlarla ilgili oluşan algılar, insanlarda çok büyük hayal kırıklığı oluşturmuştur. Milli Eğitim Bakanlığı ne kadar öğretmen alımındaki mülakatlarda torpilin olamayacağı teminatını vermiş olmasına rağmen, şüyuu vukuundan büyüktür mantığınca bu algıyı bir türlü üzerlerinden atamamaktadırlar.
Onlar kuyumcudan, doktordan, avukattan, esnaftan vergi alamayan hükümetin, kendileri üzerinde istedikleri şekilde baskı uygulamasından, her türlü ameliyat yapılmasından rahatsız olmaktadırlar.