Günümüzde fabrikasyon üretimin hayatımıza girmesiyle birlikte bir zamanlar el emeği ve göz nuruyla elde edilen üretim yöntemleri tarihe karışmıştır. Eskiden halkın giyim-kuşam ihtiyacının karşılanmasında kritik bir rol oynayan debbağhaneler (tabakhaneler) de tarihe karışan sanatlardan biri olarak görülmelidir.

Debbağhane adıyla bilinen bu yerlere her türlü hayvanın postu yaş ya da tuzlanmış deri olarak gelir ve çeşitli aşamalardan geçtikten sonra tabaklanmış ya da bitmiş bir şekilde üretime sunulurdu. Osmanlı döneminde pek revaçta bulunan elvan, meşin ve sahtiyandan gıcırtılı mes, pabuç, yemeni, çapula ve terlikler, bu sanat erbabının elinden çıkan başlıca ürünlerdi.

Bilhassa dere kenarlarında ve şehirlerin dış mahallelerinde yer alan debbağhaneler, 1900’lerin başına kadar halkın ihtiyacına cevap veriyordu.

Fakat ne olduysa Avrupa’da yaşanan Sanayi Devrimi sonrasında ucuz ve seri üretime geçilmesiyle birlikte oldu. Zira ürünlerini dış pazarlara satmak isteyen Avrupalılar, bizim iç üretimimizi baltalayacak bazı adımlar atmışlardır. Düşük gümrük gelirleriyle ülkemize gelen ticari mallar, debbağlık gibi eski sanatları olumsuz etkilemiştir.

Eskiden hemen her Osmanlı şehrinde bir debbağhane bulunuyordu. Bu şehirlerden biri de Trabzon’du. Üstelik Trabzon’da bu isimle anılan bir dere ve bir mahalle vardı. Aslında debbağlık sanatı Trabzon için birçok faydalar sağlıyordu. Zira bu sanat, şehrin ekonomisine katkı yapıyor, istihdam yaratıyor ve şehre para girmesini sağlıyordu.

Fakat yukarıda ifade ettiğimiz olumsuz gelişmeler zamanla Trabzon’da yer alan tabakhaneleri de etkilemiştir. Bilhassa hayvan deri ve bağırsaklarına uygulanan işlemler ve bu noktada halk sağlığını tehdit edecek görüntülerin ortaya çıkması üzerine debbağların durumu tartışılmaya başlanmıştır.

Üstelik Trabzon’da bulunan debbağhane, diğer Anadolu şehirlerinin aksine şehrin tam ortasında yer alıyordu. Bu duruma çare olması için 1925 yılında Trabzon Belediyesi tarafından alınan bir kararla debbağhaneler şehir dışına yani Değirmendere’ye nakledilmeye başlandı.

1925 yılında Değirmendere’ye nakli kararlaştırılan tabak esnafının sayısı aynı tarihli Türk Ticaret Salnamesi ’ne göre sadece 5’di. Burada verilen bilgilere göre şehirde tabak ve Deri imaliyle uğraşanlar: Hamuratzade Ahmet, Hacı Dervişzade Hamdi, Evliyazade Ahmed, Velizade Hasan, Hamzazade Ali adlı kişilerdi.

1925’de alınan kararla Trabzon’da bulunan debbağhanelerin şehir dışına çıkarılması kabul edilmişse de 1934 yılına gelindiğinde bu konuda bir ilerleme kaydedilememişti. Buradaki temel problem, debbağhane sahiplerinin Değirmendere’ye taşınmak istememelerinden ileri geliyordu.

Fakat Belediye bu konuda kararlı davranmış ve sahilde balıkyağı fabrikası ile mezbaha binası hizasında ve Müftüzade Un Fabrikasından gelen su harkının batısındaki saha debbağlar için münasip görülmüştür. Böylece debbağhaneler istemeye istemeye yeni yerlerine taşınmaya başlamıştır.

1941 yılına gelindiğinde Trabzon’da bulunan tabakçıların mevcut durumları hakkında bir değerlendirme yapan dönemin Trabzon Valisi Naci Kıcıman, Trabzon’da tabaklıkla geçinen 50 kadar kişi bulunduğunu ifade etmiştir. Bu emektarlara sahip çıkılacağını belirten Vali Kıcıman, hatta debbağlardan müteşekkil bir kooperatif de kurulabileceğini belirtmiştir.

Bu dönemde belediye ve valiliğin gayretlerine rağmen debbağlık sanatı sönmeye başlamıştır. Zira İkinci Dünya Savaşı sonrasında bu işletmeler zamanla birer birer kepenk kapatmak zorunda kalmış ve Trabzon’da debbağlık mesleği tarihe karışmıştır.