Tarihler 6 Şubat 2023'ü, saatler ise 04.17'yi  gösterdiğinde başta Hatay, Kahramanmaraş ve Adıyaman olmak üzere Malatya, Gaziantep, Adana, Osmaniye, Diyarbakır, Kilis ve Şanlıurfa'yı büyük bir deprem dalgası vurdu. Söz konusu 7.7 şiddetindeki depremin merkez üssü Kahramanmaraş'ın Pazarcık ilçesiydi. Tam da bu büyük ve yıkıcı depremin acılarıyla boğuşurken, aradan henüz 9 saat geçmişken, bu sefer de saat 13.24'te yine Kahramanmaraş'ın bu sefer bir başka ilçesi olan Elbistan'da 7.6 şiddetinde ikinci bir deprem daha gerçekleşti. Bu ikinci depremin etkisiyle ortalık bir kere daha ana baba gününe döndü.

        

Birinci depremde binalar yerle bir olmuştu, kalanlar da ağır ve orta hasarlıydı. Bu ikinci deprem ağır ve orta hasarlı evleri bir anda yerle bir etti. Birinci depremin ardından gerçekleşen bu ikinci büyük deprem dünyada rastlanan bir durum değildi.

        

Depremde sadece evler değil yollar da, havaalanları da yıkılmıştı. Hatta İskenderun'daki limanda çok büyük bir yangın çıkmıştı. Özellikle Kahramanmaraş, Hatay ve Adıyaman'da okulundan hastanesine, belediye binasından valilik binasına kadar birçok önemli devlet kurumunu; cadde ve sokakları deprem yutmuştu.  Bu büyük acının tarifi yoktu.

        

Güzeller güzeli, yemeğin başkenti Hatay ve şairler diyarı Maraş neredeyse haritadan silinmişti. Yerelde afete müdahale edecek insanlar, ekip ve ekipmanlar da yıkıntıların altında kalmıştı. İlk iki gün içerisinde tam bir şaşkınlık ve çaresizlik hâli hüküm sürmekteydi. Bu acı ve dehşetli manzara bir kıyametten farksızdı. Burada yaşananlar Adapazarı, Gölcük, yakın zamanda Elâzığ ve İzmir'de yaşanan depremlerden çok çok farklıydı. Uzmanlar, yaşadığımız depremin 1999 Marmara depreminin 2,5 katı bir büyüklükte olduğunu söylüyorlardı.

           

Bu günler yakınlarını kaybedenlere taziye günüdür. Bu günler acıların yaktığı yürekleri teselli etme günüdür. Bu günler acıları paylaşma günüdür. Bu günler mezhep ve meşrep ayrımı gözetmeden yardımlaşma ve dayanışma günüdür. Bu günler muhacir hükmündeki depremzedelere ensar olma günüdür. Bu günler bütün gücümüzle güçlerimizi birleştirme ve kenetlenme günüdür. Bu günler depremin yerle bir ettiği, solmaya yüz tutmuş umutları yeşertme günüdür. Bu günler şerha şerha yarılan yaraları iyileştirme günüdür. Bu günler depremzedeler için dua ve yakarış günüdür. Bu günler neyi varsa depremzedelere gönderen yardımsever insanlarımıza ve aziz milletimize minnet ve şükran günüdür. Bu günler omuz omuza, sırt sırta verme günüdür. Bu günler birlik, beraberlik ve kardeşlik şuuruyla hareket etme günüdür. Bu günler bütün sıkıntılara rağmen sabır ve şükür günüdür. Bu günler başımızı kaldırıp bize nimetlerini ihsan eden Allah'ı hatırlama günüdür. Bu günler direncini kaybetmiş insanların umudunu kırma günü değil onlara umut verme günüdür. Bu günler yüreklere dokunma ve bir nehir misali akan kanlı gözyaşlarını dindirme günüdür. Bu günler devlete meydan okuma günü değil devletle el birliği yapma günüdür. Bu günler depremzede kardeşlerimizin yanında olma günüdür. Bu günler soğuk kış gecelerinde yuvaları başlarına yıkılanlara yuva olma günüdür. Bu günler öfkelenme günü değil sağduyuyla hareket etme günüdür. Bu günler avazı çıktığı kadar bağırma günü değil fanilik ve kulluk şuuruyla tefekkür ve susma günüdür. Bu günler dilimizin ucuna kadar gelen yıkıcı sözleri erteleme günüdür.

O meşum 6 Şubat'ta deprem sadece yerin altında olmadı, asıl deprem yüreklerde oldu. Sadece toprak altındaki faylar kırılmadı gönüllerimizi çepeçevre kuşatan faylar da kırıldı.

Depremleri belki önleyemeyiz, ne zaman gerçekleşeceklerini bilemeyiz ama verecekleri zayiatları bilimin ışığında  en aza indirebiliriz. Bu konuda önümüzde Japonya örneği var. Japonya'da meydana gelen depremlerde bizimkilerle kıyaslanamayacak kadar az yıkım oluyor, ölü sayısı yüzlü rakamları geçmiyor. Çünkü elin Japon'u ev yaparken o evin içinde kendi oturacakmış gibi depreme dayanıklı olması için azamî derecede dikkat ediyor.

Japonya deprem konusunda örnek alınabilecek başarılı bir ülkedir. Çünkü Japonya'da evler bilginin ve bilimin verilerine bağlı kalınarak profesyonel bir mantıkla yapılıyor. Önüne gelen müteahhit olamıyor. Müteahhitler ev yapabilmek için çok titiz aşamalardan geçiriliyor. Onun içindir ki bu ülkede inşaat yapma konusunda eğitimi, tecrübesi, liyakat ve ehliyeti olmayanlar, insan ve kamu hassasiyeti olgunlaşmamış kişiler müteahhit olamaz.

Onlarda imar affı kavramı da yoktur.  Yapılacak evin zemin etüdünden oturma ruhsatı verilene kadar inşaatın her aşamasında tavizsiz bir denetim yapılır. Denetçilere asla rüşvet teklif edilemez. Aksi durumda eden de alan da en ağır cezalara çarptırılır. Onların sözlüğünde yandaşlık da yoktur. Hiçbir zümreye, partiye ayırımcılık ve kayırmacılık yapılmaz. 

Bir deprem ülkesi olan Japonya'da  imara açılacak yerlerin kararını kırtasiyeci, keresteci, lokantacı, kuyumcu gibi ilgisiz alan temsilcilerinden oluşan belediye meclisleri değil yer ve deprem bilimcileri, fizik ve inşaat mühendislerinden oluşan bilim kurulları verir.

Depremlerle savaşan ve barışık yaşayan bu ada ülkesinde kim olursa olsun herkes yasaların, adaletin ve ahlâkın dışına çıktığında bunun cezasını çekeceğini bilir ve ona göre hareket eder.