Trabzon Endüstri Meslek Lisesini bitirdiğimde... Torna Tesviye Bölümünü... Dönemin İş ve İşçi Bulma Kurumuna da başvurmuştum.

Adapazarı'ndaki Zirai Donatım Fabrikasına işe başlamak üzere gittim fakat nasıl olduysa DKN Makine Sanayinde buldum kendimi. 
Belki de böylesi daha iyi oldu. 
Bugün, tam 49 yıl önce tornacı olarak işbaşı yaptığım şehre yeniden uğrayacağım için çok heyecanlıydım.  
Otogara indiğimde sevgili kardeşim Sabit Kabahasanoğlu karşıladı.  
*** 
Göçmenevler'de top oynadığımız çimen çiçek cennetinin yerinde yeller esiyordu.  
Aklımda kalan köşeleri yeniden görecek, fotoğraf çektirecektim. 
Fatih Mesleki Teknik Anadolu Lisesine vardığımızda salon öğrenci doluydu.  
İdareci ve öğretmenlerle tanıştım, samimi ilgileri yüzlerinden okunuyordu.  
Tornacıdan tarihçi olan bir yazardım nihayetinde... 
Sanki kendimi gördüm karşımda... 
Yarım asra bir çentik kala... 
Nasıl yazdığımı anlatacaktım, nelerden beslendiğimi... 
"İyi ki meslek okulu mezunuyum" diye üstüne basa basa başlayacak, o şekilde tamamlayacaktım.  
İki saate yakın bir süre nasıl geçti anlamadım bile. 
Fatih MTAL Müdürü Sedat Abuç, Müdür Yardımcısı Merve Kaplan, edebiyat öğretmenleri Galip Özyol, Yusuf Aksoy, Necla Ürküt, Nur Turcan, Deniz Aslan ve özellikle bu söyleşinin mimarı bilgisayar öğretmeni Sabit Kabahasanoğlu'na çok teşekkür ediyorum.  
49 yıl önce bir meslek lisesi mezunu olarak geldiğim şehrin en büyük meslek lisesindeydim.  
Günün anısına verilen plaket elimde, yüzüme yayılan ve gözlerimden okunan mutlulukla... 
Tornacıdan tarihçi olmuş bir yazarın olabileceği en güzel yerdeydim.  
*** 
Öğle yemeğinde Meşhur Köfteci Mustafa'daydık.  
Adapazarı'na kim gelirse gelsin mutlaka soluğu burada alırmış.  
Ne duvarlarda fotoğraf var ne de masa üzerlerinde kartvizitler, notlar... 
Bir aile şirketi ve belli ki bu tür reklama ihtiyaç duymamışlar. 
Başka yerde şubeleri de yok, sırf damak tadını ve müşteri profilini korumak için kaliteden de taviz vermemişler.  
Gerçekten de ıslama köfte nefisti.  
Ve bir kez daha anladım ki insan, gittiği yerleri bu tür mekânlarla daha iyi hatırlıyor. 
Sabit Kabahasanoğlu, edebiyat öğretmeni arkadaşı İsmail Yalçınöz'ü aradı, Hacı Zehra Akkoç Kız Anadolu Lisesi hazırdı, bizi bekliyorlardı.  
*** 
Şehrin deprem sonrası değişen çehresini gözlemleyerek okula geldik.  
Başarılı ve örnek çalışmalarını dinlemiştim yol boyunca, karşılarken ve merdivenleri çıkarken de anladım ki okulu ve öğrencilerini sevmek böyle bir şeydi. 
Hacı Zehra Akkoç, bu okulu "kız okulu" olarak bağışladığından bir değişikliğe gidilememiş. Çok başarılı bir lise olarak yolculuğunu sürdürüyor.  
Her taraf pırıl pırıl, teneffüs fakat sağınızdan solunuzdan koşturanlar yok. 
Sesini yükseltenler, arkadaşlarını rahatsız edenler de... 
Söyleşiden önce okul müdürü Songül Mercan'ın kahvesini içtik, eğitim ve sanatla ilgili konuştuk.  
Eğitim yönetimine kendini adadığı belliydi, başarısını ekibine bağladığında anladım ki onca güzelliğe birlikte imza atmışlar. 
*** 
Bir salon dolusu öğrenci vardı. 
Söyleşiyi heyecanla bekledikleri gözlerinden anlaşılıyordu, söz aldıklarında ses tonlarından...  
İkinci okulda daha farklı konulardan bahsetmeliydim ve öyle de oldu.  
Edebiyatla nasıl buluştuğumdan tutun da öğretmenlerimin katkısına kadar ne varsa... 
Dergi, gazete yazıları, hikayeler, denemeler... 
Derken... 
"İçinizde yazan var mı?" 
Gittikçe daha da arttı sayıları... 
Salon boyunca dolaşıp durdu mikrofon... 
Söyleşinin çok keyifli olduğunu söylemeliyim tıpkı Fatih Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesinde olduğu gibi... 
Fotoğraflar çekilip, kitaplar imzalanıp, bir buket çiçek alındığında veda zamanıydı... 
*** 
Aynı günün akşamı İstanbul'a dönecektim.  
Bizim Sezin Kabahasanoğlu'nun Eser İlkokulundaki 2/C sınıfına uğramadan olmazdı.  
Şehrin merkezinde butik bir okul... 
Hemen herkes çocuğunu bu başarılı okula kaydetmeye çalışınca sınıflar oldukça kalabalık hale gelmiş. 
Okul Müdürü Mehmet Ali Divriklioğlu'na bu başarının sırrını sordum; "çalışma arkadaşlarım" dedi. 
Deprem sonrası Adapazarı, pek çok ilde yaşanmayan çok güzel bir dayanışmaya sahne olmuş, hemen herkes eğitim öğretime omuz verince ortaya başarı hikâyeleri çıkmış.  
2/C'deyiz, Sezin'in sınıfında...  
"Çocuklar, bir yazarımız sınıfımızda" sözünün ardından en güzel sorular  soruldu peş peşe... 
Kısa kısa cevap vermeye çalıştım, ara ara da nasıl yazdığımı anlattım.  
Bence en farklı ve en zor olanı buydu, çocuksu sorulara verilecek cevapları daha öncesinden tahmin edemiyordunuz çünkü. 
*** 
Sabit'in annesi, ilkokul öğretmenimiz Züleyha Kabahasanoğlu'na da uğradık, Öğretmenler Günü'nü kutladık, elini öptük.  
Eski güzel günleri yad ettik. 
Dönüş yolunda bir kez daha anladım ki öğretmenlik gibisi yok. 
Onlar dokunmasa hayatımıza, onlar dert etmese bizi, yarım kalacakmışız. 
Adapazarı'nda öğrencileri için çırpınan öğretmenleri gördüm, eğitim yöneticilerini... 
Yıkılan şehrin küllerinden yeniden doğmuşlar gibi... 
Adapazarı, beni geçmişe götürüp hüzünlendirdi, geleceğe götürüp umutlandırdı. 
Emeği geçenlere sonsuz teşekkürler...