Bilinçsiz bir şekilde kitleleri takip etmek, toplumda iradenin yok olması demektir. Kitleler bir amaca odaklandıkları için iradelerini topluluğun emrine bırakmışlardır. 

Orada birisi koşun derse kitleler koşar; birisi durun dediğinde de kitleler dururlar. Onlar niçin koştuklarını ya da niçin durduklarını bilmezler. Kitle olmak toplumsal olarak bir güç, bireysel olarak da yok oluştur. Aynı zamanda kitleler, birileri tarafından kasıtlı olarak bir alana yönlendirildiğinde ise büyük bir tehlike oluştururlar. Çünkü kitleleri yönlendirmek ve yok etmek;  bireyleri yönlendirmek ve yok etmekten çok daha kolaydır. Emperyalist düzen, ağzı bağlı bir çuvala doldurulmuş kitleleri, satın aldıkları liderin sırtına yükleyerek istedikleri gibi yönlendirmeyi bir sistem hâline getirmişlerdir.

 Kalabalıkların aklı tek bir akla dönüştüğü için, insanalar tek akıl, tek tip olmakta, tek akıl ve tek tip insanların neyi yapıp, neni yapamayacakları tahmin edildiği için onları mağlup etmek de çok kolay olmaktadır.

Kalabalıklar içinde şahsiyet yakalamak zordur. Kalabalıkta yığın hâline dönüşen insanlar, düşünceyle değil komutla hareket ederler. Bu nedenle onların iradeleri olmaz. Kalabalıklar koroya benzer. Koroya katılan kişinin sesinin güzel olmasının bir anlamı olmaz, orada kişiden beklenen, koraya güzel bir şekilde ayak uydurması, koranın ritmini bozacak hareketlerden kaçınmasıdır.

Korada var olmak, aynı zamanda yok olmaktır. İnsanlar orada kendi benliklerini yok ederek koronun benliğini oluştururlar. Oradaki ses parçanın değil, bütünün sesidir. Parça bütünü oluşturur, bütün parçayı kontrol eder. Orada insana sen birey olarak bir hiçsin, bu toplumun parçası olduğun müddetçe burada varsın ikazı yapılır. Kişinin sesinin güzel olmasın kendisine fazla bir getirisi yoktur. Kişi koroyu güzelleştirdiği müddetçe güzeldir. Yani kişiyi güzelleştiren kişin sesi değil, sesinin, seslere uyumudur.

Koro şefinin koraya katılanları yönetmesi, onları kontrol etmesi gibi, baskıcı rejimler de toplumu bir koroya dönüştürerek oradan tek bir sesin çıkmasını amaçlarlar. O toplumda yöneticiler ben’i (kişiliği) öldürerek biz’i inşa etmeye çalışırlar. Orada biz, bir üst- benlik, üst kimliktir. Birey üst kimliğin hizmetçisidir. Burada ben’in, yani öznenin yok oluşu vardır.

Modern topluma öznenin yeniden dirilişi de denilebilir. Facoult,  toplumun yeniden inşası için insanın özne olarak kendisini yeniden kurması gerektiğini belirtmiş, Marcue ise kitlelere katılıp tek tipleşen kişilere tek boyutlu, “robotlaşmış birey“ tanımlamasını yapmıştır.

Çağımız, insanlardan günlük hayatta varlığını etkili bir şekilde hissettirmesini, birey olarak varlığını ortaya koymasını bekler. İradesini bütüne teslim etmeden, bazı değerleri dikkate alarak karar veren kişilerden oy almak zor, onları yönetmek kısmen kolaydır. Çünkü onlar yapılanları sorgulamayı ve gerektiği zaman hesap sormayı bilmelerinin yanında, yöneticiler tarafından belirlenen kurallara itaat ederek onların işlerini kolaylaştırır, vergilerini verir, vatandaşlık görevlerini yerine getirirler.  

Bu kişiler taklitçi olmaktan ziyade yaratıcı olurlar. Kendi yollarını kendileri çizer, toplumu tek tip olmaktan kurtarırlar. Şeyh Galip’in “Mert ona denir ki aça nev-râh/ Erbâb-ı vukûfu ede agâh” dediği gibi, yeni bir yol açarak idrak sahibi kişileri bilinçlendiren öncü kişilerin sayısının hızlı bir şekilde artırılması geleceğimiz için çok hayırlı olacaktır.