Bilge Kral Aliya; cesareti, iradesi ve dirayetiyle 78 yaşına kadar elif gibi dimdik yaşadı. Baskı ve tehditlere hiçbir zaman boyun eğmedi. Hayata ve hadiselere hep İslâm'ın hakikat penceresinden baktı. Bosna'yı Bosna yapan ruhu yaşadı ve yaşattı. O, İslâm dünyasındaki krizleri sadece görmedi, onlara çözüm yolları da bulmaya çalıştı. Kararlı bir şekilde "Köle olmayacağız" diyerek başta Avrupa olmak üzere, bütün dünyaya haykırdı.
"Bilge Kral" diye adlandırılan Aliya İzzetbegoviç gerçekten de gönül gözü açık bilge bir insandı. Millî ve manevî duyguları fazlasıyla inkişaf etmiş bu özgürlük savaşçısının felsefî bir derinliği de vardı. İslâm'ı üst kimlik olarak gören Bilge Kral Aliya, yirminci asrın önemli Müslüman düşünürlerinden biriydi. "İslâm Deklarasyonu", "Doğu ve Batı Arasında İslâm", "Özgürlüğe Kaçışım/Zindandan Notlar", "Tarihe Tanıklığım", "Köle Olmayacağız", "Geleceği Yenilemek", "İslâmî Yeniden Doğuşun Sorunları" ve "Bosna Mucizesi Konuşmalar" adlı eserleri kaleme alan Aliya'nın aforizma diyebileceğimiz birbirinden kıymetli sözleri de vardır. Aforizma niteliğindeki bu özlü sözlerden birkaçını paylaşmak istiyorum: “Yeryüzünün öğretmeni olabilmek için gökyüzünün öğrencisi olmak lâzım.”, “Bizi toprağa gömdüler; fakat tohum olduğumuzu bilmiyorlardı.”, “Savaşta büyük zulme uğradınız. Zalimleri affedip affetmemekte serbestsiniz. Ne yaparsanız yapın ama soykırımı unutmayın. Çünkü unutulan soykırım tekrarlanır.”, “Din hurafeleri yok etmezse, hurafeler dini yok eder.”, “Sanat için soyunana alkış tutanlar; Allah için giyinene neden zulmeder?”, “İslâm korkakların değil, cesur ve atılgan Müslümanların omuzlarında yükselecektir.” ,“Savaş ölünce değil, düşmana benzeyince kaybedilir.”, “Allah'ın iradesine teslimiyet, insanların iradelerine karşı bağımsızlık demektir.”, “Kuran ve İslâm sadece hocalara bırakılmayacak kadar önemlidir.
Bosna Savaşı sırasında Sırplar Avrupa’nın ortasında vahşilikte sınır tanımaz. Zalim Sırplar 1995’te BM tarafından “Güvenli Bölge” olarak ilân edilen Srebrenitsa’da kelimenin tam anlamıyla Boşnakları soykırıma tabi tutarlar. Güvenliği sağlamak gerekçesiyle Müslümanların elindeki silahları toplayan BM barış gücü komutanı, şehri Sırplara teslim eder.
Gözü dönmüş Sırp General Ratko Mladiç denen zalim, ağır silahlarla bir hafta boyunca, silahsızlandırılmış Srebrenitsa’ya adeta ölüm yağdırır. Kadın ve çocuk ayrımı yapılmadan en az 8372 masum insan katledilir. Öldürülen bu 8372 kişinin cesetleri parçalanıp iskeletleri çıkartılır ve bu cesetler krematoryumda yakıldıktan sonra Lahey Mezarlığı'na gömülür. Srebrenitsa katliamı, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’da gerçekleştirilmiş en büyük toplu insan kıyımıdır. Bu durum hukukî olarak da belgelenmiştir.
Lahey Adalet Divanı, Srebrenitsa Katliamını soykırım olarak kabul etmiştir. Lâkin hukuk adına ne acıdır ki bunun sorumlusu olarak Sırbistan’ı görmezler, bu işten Sırpları sorumlu tutmazlar. Böylece zalim Sırpların yaptığı soykırım yanlarına kâr(!) kalır.
Acının merkezi Srebrenitsa’da (me)denî Avrupa’nın gözleri önünde sistematik bir soykırım gerçekleştirilmiştir. Asrın en büyük zulmü olan bu soykırım sırasında ölenler için “Srebrenitsa 8372 Kabristanlığı” düzenlenmiştir. Parçalanmış kadın ve çocuk cesetleri kepçelerle toplu mezarlara taşınmıştır. Toplu mezarlara sadece masum Boşnaklar değil, insanlık da gömülmüştür. Bu kabristanı ziyaret edenler, bu soykırımın korkunç yüzüyle karşı karşıya kalarak adeta ürperirler. Srebrenitsa 8372 Kabristanlığı, sadece küstah Sırbistan’ın değil, samimiyetsiz bütün Avrupa’nın yüzkarasıdır. İkiyüzlülüğün mermere kazınmış hâlidir.
Geride bıraktığımız 20. yüzyıl, nice kanlı savaşlara sahne oldu. I. ve II. Dünya Savaşları bunların en vahşi olanlarıdır. Fakat bununla da yetinilmedi, bunları birçok yerel ve bölgesel savaşlar takip etti. Sözde medenî ülkeler “parçala-yut” taktiğini uygulayarak birçok devleti birbirine düşürdü. Daha sonra da yer altı ve yer üstü kaynaklarını hoyratça sömürdü.
Bugün çok şükür ki Balkanlarda bir sükûnet hâli var. Fakat bunun hep böyle gideceğinin hiçbir garantisi yoktur. Zira atalarımızın dediği gibi “Su (asker) uyur, düşman uyumaz.” Güçlülerin yemi olmamak için her zaman teyakkuzda olmalıyız. Bu da yetmez, her daim güçlü olmalıyız. Biz güçlü olursak hiç kimse bize ilişemez. Bu sadece bizlerin güvenliği için değil Filistin, Pakistan ve Bosna Hersek gibi kardeş ülkelerin güvenliği için de elzemdir.