Kimilerine göre bir grup vatansever aydının Osmanlı İmparatorluğu’nu kurtarmak üzere başlattığı bir hareket olan İttihat ve Terakki, bazılarına göre ise yaptıkları siyasi hatalarla devletin yıkılmasına neden olan jakoben bir grup idi.
İttihat ve Terakki’nin ilham kaynağı esasen ilk grup Genç Türklerdir. Ziya Paşa, Namık Kemal gibi aydınların fikirlerinden etkilenenler İttihat-ı Osmani adı ile gizli bir örgüt kurmuş ve Sultan Hamid’e karşı muhalefete başlamışlardır.
İbrahim Temo, Abdullah Cevdet, İshak Sükûtî gibilerin başını çektiği bu grup gittikçe büyümüş ve zamanla Avrupa’ya kaçarak burada muhalefete devam etmişlerdir.
Fakat Avrupa’nın değişik çevrelerine yerleşen bazı İttihatçılar, ister istemez emperyalist güçlerin Osmanlı üzerindeki planlarına bir şekilde alet olmuşlardır.
Mesela Paris’te toplanan kongreye Ermeniler de katılarak İttihat ve Terakki’nin muhalif hareketlerine destek verdiklerini açıklamışlardır. Doç. Dr. Recep Karakaya’nın “İttihat ve Terakki Cemiyeti ve Ermeniler (1908-1914)” adlı eserine bakıldığında söz konusu işbirliği açıkça görülmektedir.
Zira burada verilen bilgilere göre Ermeniler, kongre sonunda Meşrutiyetin yürürlüğe konması yolunda Osmanlı liberalleri ile ortak faaliyetlere girişmenin yanında, kendi özel faaliyetlerini devam ettirmek istediklerini de ortaya koymuşlardı.
Sultan Hamid’e karşı Ermeni komitacılarla işbirliği yapan İttihatçılar, gün geldiğinde bu durumun diyetini ödeyeceklerini kestirememişlerdi.
Gerçi İttihat ve Terakki’nin muhalefet yıllarında kapsamlı bir dış politika vizyonu olduğunu söylemek de oldukça zordur. Mesela Fransa’da yaşayan İttihatçıların Paris’te çıkardıkları “Mechveret Supplément Français” adlı mecmuaya bakıldığında İttihatçıların tek bildikleri şeyin Sultan Hamid’i tahttan indirmek olduğu anlaşılmaktadır.
İttihatçılar, yarın iktidara geldiklerinde hangi adımları atacaklarını hesaplamak yerine daha çok II. Abdülhamid’i tahttan indirmeyi planlıyor ve bu noktaya odaklanıyorlardı. Onlara göre II. Abdülhamid tahttan indirilirse veya parlamento açılıp anayasa ilan edilirse bütün dertler bitecekti.
1908 yılına gelindiğinde İttihatçılar nihayet Meşrutiyeti ilan ettirmişlerdi. “İttihad-ı Anasır” sloganıyla yani bir başka deyişle “Osmanlıcılık” parolasıyla hareket eden İttihatçılar, kısa zamanda acı gerçeklerle karşılaşmışlardır.
Zira Osmanlı’dan ayrılmaya kararlı olan azınlıklar 1909’da Sultan Hamid’in tahttan indirilmesini fırsat bilerek düğmeye basmışlardır. Tecrübesiz fakat katıksız vatansever olan İttihatçılar, bu gidişatı asla sezememişlerdi.
Sultan Hamid’in ince eleyip sık dokuduğu denge siyaseti adeta paramparça edilmiş, Balkan devletlerinin aralarında sorun olan ve II. Abdülhamid tarafından bilerek çözümsüz bırakılan kilise okulları sorunu İttihatçılar tarafından hemen halledilmiştir. Bu tarihi hata, Balkan Devletlerinin Osmanlı’ya karşı birleşmesine ve Balkan Savaşları’nın patlak vermesine neden olmuştur.
Bu ve bunun gibi birçok hata neticesinde Osmanlılar, bir anda kendilerini Cihan Harbi’nde bulmuşlardır. Zamanında Sultan Hamid’in Almanya ile yakınlaşmasını eleştiren İttihatçılar 1914’e gelindiğinde Almanlar ile kol kola savaşa girmişlerdir.
Bu arada harp sırasında çıkarılan bir kanunla Ermeniler, savaş alanının dışına çıkarılmıştır. Tehcir edilen 1 milyon civarında Ermeni, Suriye taraflarına gönderilmiştir.
Zamanında Ermeni terör örgütleri ile işbirliği yapan İttihatçılar, iktidara geldiklerine Ermenileri tehcir etmek durumunda kalmışlardır.
Sonuç olarak Osmanlı Devleti’nin çöküşünü sadece İttihatçıların yaptıkları hatalara bağlamak elbette objektif bir değerlendirme olmayacaktır. Zira çöküşü getiren eksikliklerin temeli çok daha eskiye dayanmaktadır. Fakat büyük ümitlerle başlayan İttihat Terakki iktidarı döneminde Osmanlılar’ın, büyük topraklar kaybederek tarihten silindikleri de ayrı bir gerçektir.