Son maçlarda hakemlerin vermiş oldukları kararların izahını yapmak mümkün olmamaktadır. Eskilerin “zırva tevil götürmez” dediği gibi en fanatik (eş anlamlısı bağnaz) kişiler bile hakem hatalarını tevil etmede (başka manaya yorumlamakta) zorluk çekmekte, bu anlamsız kararları açıklayacak kelam bulamamaktadırlar.
Atalarımız “izahı olmayanın mizahı olur” demişlerdir. Hakemlerin bazı kararlarına anlam yüklemeye çalışmak beyhude bir çaba olacaktır. Hakemlerin son maçta vermiş oldukları kararlar, ahmak bir şehzadenin ve şair Oktay Rıfat’ın başından geçen olaylara benzemektedir:
Vaktiyle bir padişahın tek bir oğlu (şehzade) varmış ama o da biraz ahmakçaymış, padişah oğlunu adam edecek, eğitecek bir âlim aramış, bulmuş: eğer bu çocuğu eğitirsen sana istediğini veririm, tersi olursa boynunu vururum, diyerek şehzadeyi eğitmesi için ona teslim etmiş.
Âlim çaresizce kabul etmiş, eğitimlere başlamışlar, günler aylar geçmiş, nihayet eğitim tamamlanmış, Padişah, oğlunun gelişimini görmek için şölen düzenlemiş, yüzlerce kişinin huzurunda onu imtihan edeceğim, demiş. Ahali toplanmış.
Toplantıda şehzade bağırmış, “bir ok attım kebap oldu”…
Kimse bir şey anlamamış, herkes şehzadeye bakıyor, şehzade kendini yetiştiren âlime
Âlim sözü almış, şehzademiz veciz konuşmayı sever, az söyler, vatandaşı düşündürür, ben açıklayayım…
Onunla bir ava çıktık, ok menzilinin çok ötesinde bir ceylan gördü, öyle bir yay gerdi, öyle isabetli bir ok attı ki, ceylanın kurtulması ne mümkün, ceylanı kebap ettik yedik, onu söylüyor…
Ahaliden alkış tufanı…
Birkaç dakika sonra Şehzade, “bir ok attım göl oldu”, demiş.
Kimse bir şey anlamamış, herkes şehzadeye bakıyor, şehzade kendini yetiştiren âlime …
Âlim sözü almış, şehzademiz veciz konuşmaya devam ediyor, ben açıklayayım…
Bir gün kırlarda geziyorduk, ırmak yatağını tıkayan bir kaya ile karşılaştık, kayanın engellemesi nedeni ile sular yanlış mecraya akıyor, ilerideki göl ise kurumak üzere… Şehzademiz öyle bir yay gerdi, öyle kuvvetli bir ok attı ki kaya bu okun şiddeti ile parçalandı, sular yatağını buldu, ırmak göle dönüştü…
Bu açıklamadan sonra yine bir alkış tufanı ile şakşakçılar etrafı çınlatmış…
Bir müddet sonra şehzade elini havaya kaldırmış,
“Bir ok attım aşure oldu”…
Halk bunu nasıl açıklayacak diye gözlerini âlime dikmiş…
Âlim, yerinden kalkmış, hünkârın huzurunda eğilmiş, Hünkârım, işte kılıç, işte kelle, boynumu vurunuz, zira zırvayı tevil edecek hâlim kalmadı…
Ama şu eşek oğlu eşeğe sorun bakalım o ok nasıl aşure olmuş?
Oktay Rıfat’ın şiirlerini İngilizceye çeviren Ruth Christie, bir imgede fazlasıyla zorlanınca şaire bir mektup yazarak, Sevgili Rıfat, bu imgeyi tam anlayamadım, bu ne anlama geliyor? diye sorar.
Oktay Rıfat’tan şöyle bir cevap alır:
O şiir yazılırken bir ben, bir de Allah biliyordu, Şimdi söz ettiğimi ben de unuttum. Artık sadece Allah biliyor…